Konuşmacısı olmayan bir konferansa katılmaya hazır mısınız?

Kurulduğundan bu yana güncel meseleler ve yeni gerçeklikler üzerine farklı anlatı biçimleri geliştiren Berlin merkezli kolektif Rimini Protokoll “Namevcut Konferans” ile Beykoz Kundura’da.

Ferdi Çetin*

“Tiyatro” ve “mevcudiyet”: dramatik gelenek tarihi boyunca birlikte anılan iki temel kavram… “Şimdi” ve “burada” fikri etrafında kurgulanan deneyim ise, oyun metninin merkeziyetçi duruşu itibariyle daima oyuncunun mevcudiyetine yapılan vurguyla şekilleniyor. Çünkü oyun yazarının ve devamında oyun metninin işaret ettiği kurmacanın dünyasından çıkan karakterleri, oyuncuların sahnenin şimdisinde seyirciyle buluşturması hedeflenir. Dolayısıyla, “tiyatro” ve “namevcudiyet” kavramlarını yan yana getirmek, görece yeni bir yaklaşım olarak karşımıza çıkar. Tiyatro teorisyeni Gerald Siegmund’un dans üzerinden kuramsallaştırdığı “namevcudiyet” fikrini, Alman yönetmen ve besteci Heiner Goebbels, tiyatro, dans, opera, enstelasyon ve konser arasındaki sınırları silikleştirdiği işlerinde ustalıkla uygulamıştır. Sanatsal pratiklerinin yanında Goebbels, Namevcudiyet Estetiği – Her Şey Nasıl Başladı isimli makalesinde namevcudiyet fikrini detaylı şekilde ele alır. Yönetmenin işaret ettiği tüm namevcudiyet açılımlarının arasında “oyuncunun sahneden kaldırılması” fikri en dikkat çeken yaklaşımıdır. Oyuncunun önce merkezden alınması, sonra ise aşamalı olarak sahneden tamamen kaldırılması, yönetmenin oyunlarında karşımıza çıkan en temel stratejilerdir. Bu manada Heiner Goebbels, 20. yüzyılın çeşitli dönemlerinde ortaya çıkan avangart denemeleri sahne pratiğinde en iyi kullanan isimler arasında yerini almıştır. Şimdi bu izleği, temelde “sahnenin insansızlaştırılması” bakımından akılda tutarak ilerletmek yerinde olacak.  

Başlangıçta işaret ettiğim noktaya sanatın tüm alanlarında ve felsefede hararetle tartışılan “insan sonrası” fikrini de eklediğimizde, önümüzde bugünlerde izlediğimiz birçok işi anlamlandırmak için son derece pratik bir zeminin uzandığını göreceğiz. Kısaca bir bağlantı noktası kurup ilerleyecek olursak, 20. yüzyılın avangart arayışları “insan sonrası” felsefi açılımlarla okunduğunda, sahne sanatları alanında insanın merkezde olmadığı işlerin çok da uzağımızda olmadığını fark ediyoruz. Özellikle pandeminin ortaya çıkışıyla birlikte insanın gezegen üzerinde yarattığı tahribatın ve doğa ile olan ilişkisinin hiç olmadığı kadar hızla sorgulanmaya başladığı bir dönemde, sahne sanatları da bu anlamda tartışmaya güncel uygulamalarla katkı sağlamayı sürdürüyor.

Bu noktada Beykoz Kundura’nın İstanbul’da seyirciyle buluşturduğu işlere kısaca bakmak bile bahsi geçen tartışmayı takip etmek için yeterli olacaktır. Örneğin, Beykoz Kundura’nın pandemi sürecinde dijital bir mecra üzerinden çevrimiçi olarak seyirciyle buluşturduğu Rimini Protokoll yapımı Tekinsiz Vadi, seyircinin karşısına yapay zekâ ile yönetilen bir robotu çıkarıyordu. Şilili yazar ve yönetmen Manuela İnfante’nin Taşa Nasıl Dönülür isimli oyunu ise, bir meseleyi “temsil” etmeden “taklit ederek” nasıl bir estetik yaratılacağıyla ilgileniyordu. Şimdi yine Rimini Protokoll’ün bir oyununu izleyeceğiz: Namevcut Konferans. Bu oyunda da bu noktaya kadar değinilen tüm tartışmaların ve uygulamaların karşımıza çıktığını görüyoruz. Oyunun konsepti, metni ve yönetimi kolektifin kurucuları Helgard Haug, Stefan Kaegi ve Daniel Wetzel’e ait. Namevcut Konferans, temsil ve mevcudiyet fikirlerini tersinleyen bir yerden hareket ederek, sahnede seyirci karşısına oyuncu değil, seyircileri çıkarıyor. Konferansa “katılamayan” konuşmacılar da gerçek hayattan seçilmiş ve konuşmalar bu manada “belgesel” niteliği de barındırıyor. Konuşmacılar arasında doktor, avukat ve mühendis gibi çeşitli meslek gruplarından insanların yanında, soykırımdan kurtulan tarihi şahsiyetler de “namevcut”. Oyuna biraz daha yakından bakalım.

Kavramsal olarak tartışılan insan sonrası fikrine paralel olarak, çoklukla tartışılan bir diğer mesele de karbon ayak izi. Sahne sanatları yaratıcılarının binlerce kilometre seyahat etmesi ve beraberinde bir şehirde birkaç gösterim gerçekleştirmek üzere devasa dekorları olan oyunların uluslararası dolaşımı, pandemiyle birlikte artık sahne sanatları alanında tartışmaya açılan güncel bir sorunsal. Sanatçıların geniş bir ekiple seyahat etmek yerine yerel sanatçılarla üretmeye yönelmesi ve hazır bir oyunun turne olarak dolaştırılması yerine bir oyunun yine yerel yaratıcılar tarafından yerel malzemelerle üretilmesi fikri, uygulanmak istenen/uygulanmaya başlayan pratikler arasında. İşte, Namevcut Konferans, bu tartışmaların neredeyse vücut bulmuş hali. Bir krizden yola çıkıyor oyun ve konferansta yer alacak konuşmacıların ve oyunun dekorunun transfer edilmesi fikrini reddediyor. Bu noktada konferansta yer alan konuşmacıların sahnede temsil edilmesi söz konusu ve bu beklentiyi karşılamak da seyirciye düşüyor. Oyunun dekoru ise oyun nerede sahneleniyorsa o sahnenin mevcut dekorları arasından seçilerek oluşturuluyor.

Bu tartışmalara verdiği cevabın ötesinde Namevcut Konferansı dikkat çekici kılan bir özelliği daha var: Namevcudiyet fikri, oyunda yer alan “kurmaca” konferansın konuşmacılarının “orada” ve “şimdi” bulunmayışıyla biçimsel olarak karşılanıyor. Forma dair araştırılan bu namevcudiyet fikri, konferans konuşmacılarının konuşma içeriklerinde de mevcut. Örnek vermek gerekirse, bir konuşmacının seyahat edemeyişinin somut sebebi olarak hareket edemeyişi gösteriliyor. Yani konuşmacının hareket ettiremediği bir bedeni var ve kendisini sahnede temsil edecek hareket eden bir bedene ihtiyacı var. Bir diğer konuşmacının ise avukat olduğunu görüyoruz örneğin ve adaletin ‘olmayışıyla’ ilgili davalarda ön plana çıkıyor. Bir kez daha bu adalet ‘yoksunu’ durumda kendisini temsil edecek bir oyuncuya ihtiyacı var. Liste bu şekilde uzayıp gidiyor… Özetle, Namevcut Konferans, namevcudiyet fikrini hem biçimsel hem de içerik düzleminde ele alıyor.

Global krizler çağında sahne sanatları alanında sözü geçen tüm tartışmaları bünyesinde toplamayı ve çok iyi şekilde vücuda getirmeyi başaran Namevcut Konferans’ta seyircinin oyunu izleyebilmesi için sahneye çıkıp “oynaması” gerekiyor. Böylelikle, konferans konuşmacılarının namevcut oluşu sorunu  “bir yer değiştirmeyle” çözümlenmiş oluyor ve sahnedeki namevcut bedenlerin yerini seyir yerindeki mevcut bedenler alıyor. Oyuncu ve seyirci arasındaki keskin sınırları da tartışmaya açan bir formül bu. Seyirciler konferansta konuşma yapmak üzere sahneye çıktıkları andan itibaren konuşma metinleri kendilerine birer zarf içinde veriliyor ve yine sahnede kurulan bir teknik masa yardımıyla konuşma boyunca gerekli olacak teknik ekipman kendilerine sağlanıyor, geriye kalan şeyse yalnızca direktifleri dinleyip konuşmalarını gerçekleştirmek. Bu manada her temsilde yenilenen bir oyun Namevcut Konferans. Oyunu sahneden deneyimlemek için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

 

*Bu yazı Argonotlar.com‘da yayınlanmıştır.