VARDİYA 2024 sanatçılarına sorduk

Kundura Hafıza Arşiv ve Araştırma ile Kundura Sahne ortaklığında yürütülen sanatçı programı VARDİYA’nın bu yılki sanatçılarıyla Beykoz Kundura’da geçirdikleri bir haftayı ve Hafıza arşivinden onlara kalan fikir ve duyguları sorduk.

Sena Başöz (Fotoğraf: Nazlı Çapar)

Sena Başöz: “Devamlılığın yollarını ve yeniden canlanma olasılıklarını inceledim”

 
Bu bir hafta sizin için nasıl geçti? 

Hem yoğun hem de rahatlatıcı geçti. Bir yandan sanatsal araştırmamın bir kolu olan yıkıntılar üzerine yoğunlaştım ve çalıştım öte yandan her şeyden biraz uzakta olmanın getirdiği sükunet beni dinlendirdi. 

Daha önce böyle bir programa katılmış mıydınız?

Daha önce yurt dışında çeşitli misafir sanatçı programlarına katıldım. Her misafir sanatçı programının yapısı ve sunduğu kaynaklar kendine özgü ve birbirinden çok farklı oluyor. Bu nedenle Beykoz Kundura’yı diğerleriyle kıyaslayamam. 

Bittiğinde ne hissediyordunuz? Neler birikmişti elinizde ve içinizde?

Beykoz Kundura’da kalmaya başladığım andan itibaren aklımda hep bir antik kent analojisi vardı. Sonuçta Denizli’de, iki antik kentin kalıntıları arasında büyüdüm. Muhtemelen bu erken tecrübem nedeniyle, kalıntılar sanat pratiğimin önemli kaynaklarından birini oluşturuyor.

Pratiğimde iyileşmeyi araştırırken ulaşılmaz olanlarla etkileşime geçmenin ve donuk-ölü-zaman aşımına uğramış-kayıp kabul edilenleri deneysel olarak yeniden canlandırmanın yollarını arıyorum.

“Donuk, ölü, zaman aşımına uğramış ve kayıp” kalıntıları tanımlıyor adeta. Peki kalıntılar nasıl canlandırılabilir? Bunu düşünüyorum. Beykoz Kundura’daki araştırmamda kalıntıları hikayenin zamana ve yok oluşa direnişi olarak ele aldım. Devamlılığın yollarını ve yeniden canlanma olasılıklarını inceledim.

Üretim pratiğinizde yeni imkanlar, formlar ya da ihtimaller yarattı mı bu süreç?

Süreç pek çok açıdan hayal gücümü tetikledi ve kalıntılar üzerine süregiden araştırmamı besledi. Kalıntıların ortasında yeniden canlanma ihtimallerini bir kaç başlık altında gözlemledim. Hareket ve yeniden canlanma ilişkisini ışığın hareketi ve ritüellerin devamlılığına bağlı hareket olarak iki başlık altında ele aldım. Geniş mekanlardaki boşluk ve sessizliğin yeniden canlanma olasılıklarına alan açarak Beykoz Kundra’daki kurmaca ile hakikat arası iç içe geçmiş ilişkiyi beslediğini düşündüm. Bu iç içelik çok Beykoz Kundura’ya özgü bir durum.

Bu gözlemlerim tabii ki pek çok yaratıcı ihtimale açılabilir. 

Sibel Horada: “Hayâli mekanlarda yaşadım” 

 
Bu bir hafta sizin için nasıl geçti?

Bir hafta boyunca Beykoz Kundura’da dünyadan soyutlanarak, eski fabrika binalarının ve film setlerinin oluşturduğu hayâli mekanlarda yaşadım. Dışarı çıktığımda bile, bu mekanların geçmişinden ipuçları aramayı sürdürdüm. Bu kadar yoğun bir şekilde bir yere konsantre olmak, benim sevdiğim, sıklıkla başvurduğum bir sanatsal araştırma yöntemi.

Daha önce böyle bir programa katılmış mıydınız?

Daha önce de misafir sanatçı programlarına katıldım ve beni davet eden kurumların mekanlarından ve koleksiyonlarından ilham aldım. Kundura Hafıza’nın daveti, direkt olarak arşiviyle ilgili olduğu için benim için çok ilginçti.

Bittiğinde ne hissediyordunuz? Neler birikmişti elinizde ve içinizde?

Bir hafta boyunca beni en çok çeken şey, eskiden burada çalışmış olan işçi ve  memurların sözlü tarih kayıtları oldu. Bu insanlarla kurduğum hayali yakınlık yoluyla cumhuriyet tarihinin sosyal politikalarına, toplumsal cinsiyete, sinemaya, fordizme dair içgörüler edindim. 

Üretim pratiğinizde yeni imkanlar, formlar ya da ihtimaller yarattı mı bu süreç?

Bu süreç mutlaka yeni ihtimaller yaratmıştır, ancak tam ne olduklarını henüz ben de bilmiyorum.

Sinem Dişli: “Beykoz Kundura benim için bir okul veya kampüs gibiydi” 

 

Bu bir hafta sizin için nasıl geçti?

Beykoz’da bir haftam harika geçti diyebilirim. Mekanın İstanbul merkeze yakın olması ve doğanın içinde, denizle bu kadar temas halinde olabilmek inanılmaz bir deneyimdi. İstanbul’u bambaşka bir şekilde gözlemleyebildim. Sabahın çok erken saatinde ve ya çok geç bir saatte kadın olarak orada güvende hissedebilmek ve özgürce dışarıda olabilmek önemli bir fırsattı. Misafirhanede kaldığım oda da oldukça konforluydu ve bu, deneyimimi daha da güzelleştirdi. Beykoz Kundura misafir sanatçı programında her şey düşünülmüş ve sanatçıların kendilerine odaklanabilecekleri pekiyi  bir ortam sağlanmış.

Beykoz Kundura Fabrikası, tarihi bir endüstriyel miras ve kültürel etkinliklerin düzenlendiği önemli bir mekan. Binaların dere ve su ile olan ilişkisi, deri ve kagit üretimi için koşulların uygunluğuna göre belirlenen mekânların hafızası geçmişle olan bağlantısı, yerleşilmiş bir yer olarak tarihini okumak, arşivine girmek ve orada neler yaşandığını hayal etmek bana yeni bir perspektif kazandırdı.

Kendimce bir arşiv tutarak, denize vurmuş nesneleri veya fabrikadan kalan mozaik parçalarını topladım. Oradaki ağaçların, İstanbul’un bitki örtüsünün yansıması olan örneklerini bakmak ve seni sarmalayan çevreyi hissetmek çok güzeldi. Bir hafta boyunca hem kendi kendime kalabilmek hem de şehrinde olup aynı zamanda yalnız ve konforlu bir zaman geçirmek benim için çok değerliydi.

Özellikle arşivdeki fabrika çalışanlarının tecrübelerini, videolarını izlemek ve bize özel tahsis edilmiş bilgisayarı kullanabilmek iyi imkânlardı. 

Daha önce böyle bir programa katılmış mıydınız?

Evet, dünyanın birçok yerinde birçok sanatçı misafir programına katıldım. Ancak Beykoz, benzersiz bir deneyim sundu.

Bittiğinde ne hissediyordunuz? Neler birikmişti elinizde ve içinizde?

Açıkçası bitmesini hiç istemedim; benim için biraz kısa bir süreydi. Gerçekten deniz derya bir arşiv var ve en inanılmaz ve dönüştürücü kısmı, bu kadar çok kıvançlı hikaye dinlemek oldu. Fabrikada iş bölümüne ayrılmış birçok kolda çalışan insanların, bütün gün aynı şeyi yapmaktan mutluluk ve heyecan duyup bunu özgürleştirici bir şey olarak deneyimlemeleri ilginçti.

Orada, çocuklara yönelik etkinliklerin düşünülmesi, insanların gece sinemaya gitmesi ve hayatın yoğun bir şekilde yaşanması beni etkiledi. Beykoz Kundura Fabrikası’nın bu sosyalleşme ortamında, insanların birbirleriyle bıkmadan usanmadan zaman geçirmesi ve böyle bir deneyim sağlaması oldukça ilginçti.

Ben, özellikle çekimler ve toplayıcılık yaptım diyebilirim. Muhtelif nesneler topladım ve bununla ilgili bir iş üretmeyi planlıyorum. Bu süre zarfında tüm binalarda günlerce, hatta aylarca çalışıp daha fazla okumak ve keşfetmek istedim.

Üretim pratiğinizde yeni imkanlar, formlar ya da ihtimaller yarattı mı bu süreç?

Evet, kesinlikle yarattı diyebilirim. Tarihi nasıl kurguladığımız ve o anda yaşanan deneyimlerin tarih yazımında genellikle dışlandığını düşünüyorum. Bu yüzden, hem arkeoloji hem de jeoloji çalışmalarımla buradaki arşivde edindiğim deneyim benim için çok değerliydi. Genelde çok daha uzak geçmişe bakarken, burada daha yakın geçmiş üzerine düşünme fırsatı buldum.

Özellikle fabrikada kullanılan malzemeler, maddelerin işlenmesi ve değerlendirilmesi konusunda bedenimizin ve bulunduğumuz yerin, suyun, toprağın ve iklimin etkisini nasıl ilişkilendirdiğimiz üzerine düşündüm. Beykoz Kundura, bu anlamda benim için bir okul veya kampüs gibiydi. Hem malzeme üzerine düşünmek, hem de ritim, günlük yaşam ve iklim krizi çağında üretim koşullarını değerlendirmek açısından büyük bir pencere açtı.

Ayrıca, mekânı fotoğraflamak ve şu an nasıl kullanıldığını gözlemlemek de enteresandı. Bu deneyim, pratiğimi kesinlikle etkiledi ve yeni imkanlar yarattı. Bu davet için çok teşekkür ediyorum.

VARDİYA: İşçilerin vardiya sisteminden ilhamla

Kundura Sahne’nin performans pratiğine olan deneysel, yenilikçi ve araştırmacı bakışı ile Kundura Hafıza’nın yerel bilgeliğin peşinde, yitirilenleri koruyan yaklaşımının birleşiminden doğan sanatçı programı Vardiya, 2022 yılında başladı. Bugüne dek, Gözde İlkin, Alican Tezer, Canan Yücel Pekiçten, Çıplak Ayaklar Kumpanyası gibi sanatçı ve kolektiflerin misafir olduğu program, sanat ve arşivin buluştuğu yeni düşünme ve karşılaşma alanları yaratmayı amaçlıyor.

Venedikçe ‘vàrdia’ ile İtalyanca ‘guardia’ sözcüklerinden ve ‘korumak, gözetmek, nöbet tutmak’ anlamlarındaki İtalyanca ‘guardare’ fiilinden Türkçeye uyarlanmış ‘vardiya’ kelimesinin sözlük anlamından esinle yaratılan program, Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası’nda işçilerin birbirlerine nöbetlerini devrettikleri vardiya çalışma sisteminden ilhâmla kurgulandı. Sanatçılar, bir hafta boyunca Kundura Hafıza’nın arşivinde zaman geçiriyor ve bir önceki sanatçıdan devraldığı araştırma odaklı üretimini kendi pratikleriyle geliştirerek özgün fikirler üretiyorlar. Bir haftanın sonunda ayrılırken de bir sonraki nöbeti tutacak sanatçıya biriktirdiklerini devirde bulunuyorlar. 

 

Vardiya’nın 2023 ve 2024 sanatçıları 1 Haziran’da aynı sahnede buluşuyor. Vardiya sürecinde yaşanan deneyimlerin paylaşılacağı sohbeti, Art Unlimited’in Genel Yayın Yönetmeni Merve Akar Akgün yürütecek ve Vardiya 2023’ten modern dans topluluğu Çıplak Ayaklar Kumpanyası ekibi ve Vardiya 2024’ten de görsel sanatçı ve yönetmen Sena Başöz, güncel sanatçı ve küratör Sibel Horada ve fotoğraf sanatçısı Sinem Dişli, sohbete konuşmacı olarak katılacaklar. Seyircilerin katılımına da açık olacak sohbete rezervasyon için buradaki linke tıklayınız.