Yürüyen Merdiven: “Her yeni film ufkumuzu genişletiyor”

Mustafa Kemal Emirel ve Yiğit Özatalay’dan oluşan başarılı piyano-davul ikilisi Yürüyen Merdiven, sessiz filme canlı eşlik için bir kez daha Kundura Sinema’da sahne alıyor. Almanya Caz Ödülü sahibi saksofon sanatçısı ve besteci Angelika Niescier’in de ikiliye eşlik edeceği gecede, Asta Nielsen’ın başrolünde olduğu “Uçurum” (The Abyss, 1910) ve “Kara Rüya” (The Black Dream, 1911) adlı filmler perdede seyirciyle buluşacak. Gösterim öncesi Yürüyen Merdiven‘e son çalışmalarını ve o gece bizi neler beklediğini sorduk.

Bu yıl 20. yılınızı kutluyorsunuz. Nasıl hissediyorsunuz?

Çok güzel bir his elbette. 20 yıl boyunca 3 stüdyo albümü 1 canlı performans albümü yayınladık, bu bizim için büyük bir iş. Yükselen değerler ve “trend”lerden çok içimizdeki müziği ve sağduyumuzu dinledik, ayrıca içinde yaşadığımız topluma dair de bir şeyler söylemeye çalıştık… Arkamıza baktığımızda epey yol katettiğimizi düşünsek de hâlâ yapacağımız çok iş, deneyeceğimiz çok yol var.

Özellikle son yıllardaki çalışmalarınızda şiiri ve filmi, ve hatta tiyatroyu müziğe dahil ettiğiniz projelerde görüyoruz sizi. Bu yolculuğunu nasıl tarif edersiniz? Yürüyen Merdiven’i disiplinler arası projelerde görmeye devam edecek miyiz?

Müziğimizi diğer sanat dallarıyla ve hayatla bütünleştirmek bizi mutlu ediyor. Hanns Eisler’in dediği gibi, sadece müzikten anlayan, müziği de anlayamaz. Müziğin saf müzik olarak soyutluğu elbette çok güçlü, ancak söz veya görüntü gibi somut öğelerle birleştiğinde anlatım gücü kat kat artıyor. Dolayısıyla evet, disiplinler arası projelerde yer almaya devam etmek istiyoruz.

Taşra Üçlemesi Caz Projesi

Geçen yıl, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı” ve “Uzak” filmlerinden sahnelere özel hazırladığınız Taşra Üçlemesi Caz Projesi ile karşımızdaydınız. Nasıl doğdu bu fikir ve gelişti, anlatır mısınız?

Bu fikir dostumuz Devrim Dikkaya’dan çıktı ve onun çabalarıyla hayata geçti diyebiliriz. 4 yıllık bir besteleme sürecine girdik ve özenli çalıştık. Ceylan’ın estetiğiyle uyumlu, bütünlüklü bir iş çıkardığımızı düşünüyoruz. Şu ana kadar ürettiğimiz işler içinde en keyif aldığımız çalışmalardan biri oldu.

Asta Nielsen "The Abyss" (Uçurum) filminde, 1910.

Sessiz filme müzik yapmak hangi pratikleri sağlıyor size peki ve sahnenize nasıl bir etkisi oluyor?

Müziği drama ile birleştirmek çok geniş bir konu ve farklı yaklaşımlara açık. Dolayısıyla her yeni film ufkumuzu genişletiyor, bu konudaki deneyimimizi artırıyor. Beykoz Kundura’da bundan 5 yıl önce yaptığımız sessiz film üzerine canlı performansı hatırladığımızda o zamandan bu yana çok yol katettiğimizi ve geliştiğimizi görebiliyoruz.

İklimler, 2006.

“Müziğini biz yapmak isterdik” dediğiniz filmi sorsak?

Nuri Bilge Ceylan’ın İklimler’i güzel bir seçenek olabilir…

18 Şubat akşamı izleyiciyi nasıl bir gösteri bekliyor?

Zengin bir içerik hazırlamaya çalıştık. Elbette bu içeriğin sunumu da büyük dikkat gerektiriyor kendi açımızdan. Başta bu filmleri nasıl müziklendireceğimiz konusunda kaygılı olduğumuzu itiraf etmeliyiz, ama üzerine çalıştıkça birçok yöntem ve ayrıntılandırma imkânı bulduk. Umarız bizim kadar izleyici de keyif alır.

Angelika Niescier

Ve o gece size saksofon sanatçısı ve besteci Angelika Niescier de eşlik ediyor. Sanatçıyla yolunuz nasıl kesişti ve bu proje için nasıl bir çalışma izlediniz?

Angelika ile yolumuz ortak bir arkadaşımız (Eloisa Manera) sayesinde kesişti. Onun 2017’de Tarabya Kültür Akademisi’nde çalışmalar yapmaya geldiği sırada ve de ertesi yıl birlikte birkaç konser yaptık ve çok iyi bir iletişim yakaladık. Öyle ki, son iki albümümüzde Angelika’yla kaydettiğimiz birer parça bulunuyor. Bu proje için Kemal ve ben müzikal malzemenin seçimi ve dramayla birleştirilmesi konusunda uzun bir ön çalışma yaptık ve Angelika’yla tıpkı bir yönetmen-oyuncu ilişkisinde olduğu gibi, net yönergeler üzerinden iletişim kurduk.

 

18 Şubat Pazar akşamı Kundura Sinema‘da gerçekleşecek gösteri için detaylar ve bilet için buradaki linke tıklayınız.