14 Oca Boris Pasternak ya da Doktor Jivago
Kundura Sinema yılın ilk gösterimini savaş döneminde geçen etkileyici aşk hikayesi ile sinema tarihinin unutulmaz filmleri arasına giren Doktor Jivago (Doctor Zhivago) ile sevgililer günü haftasında yapıyor. 13 Şubat Pazar günü Kundura Sinema’nın özel atmosferinde gösterilecek film öncesinde aynı adlı ünlü romandan uyarlanan filmi Türkçe diline çeviren Hülya Arslan ile Elif Tanrıyar’ın t24.com.tr’de yayımlanan ilginç röportajını okumanızı tavsiye ederiz.
(Röportajın tamamına linkten erişebilirsiniz)
Boris Pasternak’ın tek romanı Doktor Jivago, dünya edebiyatının klasik ve en tartışmalı metinlerinden biri olarak kabul ediliyor. Eseri ilk kez Rusça aslından tam metin olarak Türkçeye çeviren Hülya Arslan, Doktor Jivago romanının arka planını anlatıyor.
Doktor Jivago uzun yılları kapsayan, bir epik roman… En ilginç özelliklerinden biri de kahramanı Doktor Jivago ile yazarı Boris Pasternak arasında pek çok paralellikler içeriyor olması değil mi? İkisi de devrimin ilk başlarında romantik duygulara sahipken, zamanla pek çok konuyla ilgili dehşete düşüp muhalif oluyorlar. İkisi de şair ve şiirleri toplumsal olmadığı, bireysel olduğu için eleştiriliyor. İkisi de ömürlerinin bir döneminde sürgün tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kalıyor ancak vatanlarına çok büyük bir aşkla bağlı oldukları için her şeye rağmen ayrılmıyorlar. Bu biraz da yazarın kendi yaşam öyküsü mü sizce?
Doktor Jivago aslında şair olan Boris Pasternak’ın yazar olarak adını duyurduğu ilk yıllardan itibaren hayalini kurduğu tek romanıdır. Önceleri “Kızlar ve Oğlanlar” adını vermeyi düşünür eserine. Çeşitli zaman dilimlerinde kendi yaşadıkları üzerine kurgulayacağı ve kişisel deneyimleri ile güçlendireceği bir roman yazmayı hayal ettiğini biliyoruz.
Pasternak, 1945 yılında Sovyet Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkmasının ardından yaşanan toplumsal gelişmeler zemininde bu isteğini gerçekleştirme ortamı bulur. Başlangıçta yaptığı taslak üzerinden romanını altı ay gibi bir sürede bitireceğini planlar. 1 Şubat 1946 tarihinde “Hayatımın en ateşli yıllarında biriktirdiğim ‘kaynaklardan’ yola çıkarak yazacağım uzun bir romana başladım. Yazın senin gelişine kadar bitirmenin acelesi içerisindeyim” diye yazar kuzeni Olga Freydenberg’e. Ancak, planları ile hayatın getirdikleri birbirini tutmaz. Pasternak hayatını kazanmak için edebiyat çevirilerine öncelik vermek zorunda kalır ve roman üzerindeki çalışmaları sık sık kesintiye uğrar. Gelişen olaylar çerçevesinde, düşlediği ana fikirden belli oranda uzaklaşır. Romanın çerçevesi genişler. Eserin başında, Çarlık döneminin son yılları anlatılır. Henüz öğrenci olan ana kahramanların tanıklığında, Sosyalist devrimin ses verdiği 1903-1905 olayları, o günlerin Moskova tablosunda verilir. Birinci Dünya Savaşı, 1917’de gerçekleşen devrim ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin oluşum sancıları yaşamın içinden canlı bir kesit olarak sunulur. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda roman da biter. Kısacası, sadece Sovyetler Birliği coğrafyası için değil dünyadaki siyasal dengeler, toplumsal gelişmeler açısından da çok önemli olan yaklaşık 40 yıllık süreç, Doktor Jivago’nun hayatı üzerinden anlatılmaktadır. Doğal olarak, bu kadar geniş bir zaman dilimine yayılan eserin, yazarının yaşamıyla paralellik taşımadığı düşünülemez. Pasternak da tıpkı çağdaşı diğer yazarlar, sanat insanları gibi başta devrime inançla yaklaşmıştır. Ancak sonraki yıllarda birtakım uygulamalar güvenini sarsar. Aydın kimliğinin zedelendiği noktalarda asla taviz vermez. Romanın başkahramanı Doktor Jivago ile en temel örtüşme noktası da budur kanımca.
Aslında, romanın adının çeviride ileti kaybı sorunu çerçevesinde incelenmesini düşünüyorum. Kahramanımızın soyadı “Jivago” Rusça “yaşamak” fiilinden geliyor. Pasternak bir söyleşide, küçükken kilisede söyledikleri bir ilahide İsa’dan sonsuz yaşayan (jivago) olarak bahsedildiğini ve sürekli bunu zihninde kendi kendine tekrar ettiğini söyler ve daha o zamanlarda bunun bir kahramanına ad olacağına karar verdiğini de ekler.
En büyük hayranlarından biri olan Italo Calvino, “20. yüzyılın ortasında, 19. yüzyılın büyük Rus romanı, Kral Hamlet’in hayaleti gibi, geri dönüp bizi ziyaret ediyor,” demiş. Sizce de Doktor Jivago büyük Rus klasikleriyle benzer niteliklere ve değere sahip bir roman mıdır?
Pasternak 19. yüzyıl Rus yazarlarıyla büyümüş bir yazar. Lev Tolstoy’un evlerindeki toplantılara katıldığı bilinmekte. Onun yetiştiği dönemin öncü yazarları, ressam babası ve müzisyen annesi ile aynı çevreden insanlar. Dolayısıyla edebiyat tutkusunu zengin bir ortamda beslemiş.
Eserinde bunun izlerini görmek mümkün. Bu bağlamda, beklenenin aksine Dostoyevski’ye Tolstoy’dan daha yakın olduğunun altını çizmemiz gerekir. Lara’dan bahsederken Dostoyevski’nin Sonya’sı ile olan bağlantıya değinmiştim. Bu noktadan devam edebiliriz. Lara’nın kocası Pavel Antipov/ Strelnikov’da da, gene Suç ve Ceza’nın Raskolnikov’u ile güçlü paralellikler bulmak mümkün. Roman boyunca kahramanımız Jivago zaten Blok’un etkisinde. Sürekli onu tartışıyor, ondan örnekler veriyor. Uzun kış geceleri, Sibirya’nın derinliklerinde Puşkin ve Çehov okumakla geçiyor. Romanın yazım sürecinde dostlarına yazdıklarından parçalar okuyan Pasternak, Tolstoy’dan farklı bir din anlayışı olduğunu söylüyor. Ve eserinde bunun anlaşılmasını istediğini de vurguluyor. Bakarsanız, bireysellik açısından da toplumsal duruşu Tolstoy’a biraz uzak.
Gelelim Doktor Jivago ve Lara arasındaki büyük aşka… Sizce bu romantik aşk öyküsü, yazarın okura Sovyet devrimine dair söylemek istediklerini aktarabilmek için ön plana koyduğu bir tür dekor, bir oyun olarak yerleştirilmiş bir tema mıdır? Yoksa Rus edebiyatının çok bilinen romantizminin doğal bir yansıması mıdır?
Sadece Rus edebiyatının değil, sanıyorum dünya edebiyatının ana ekseninde de aşk duruyor. Bir eserin ölümsüz olması için gerçek yaşamdan çok uzak olmaması gerekir kanımca. Bunun için de aşk gerekli elbette. Yukarıda da değindiğim gibi Jivago ile Lara’nın aşkı öylesine güçlü ki ikisi de eşlerine olan sorumluluklarını birbirleriyle paylaşıyorlar, birbirlerine yardımcı olmaya çalışıyorlar. Onların aşkını bu kadar kuvvetli yapan ve okuyucunun ahlaksal sorunlara takılmadan onların aşkına kapılıp gitmesini sağlayan, hayatla olan ilişkileri. Birbirleriyle örtüşen yaşam felsefeleri. Etraflarında olan biteni, kendi değer yargıları içerisinde değerlendirebilme yetilerini kaybetmemeleri. Koşulsuzca sevdalarını yaşamaları bu anlamda oldukça önemli. Ve elbette bu, kırk yılı aşkın bir zaman dilimini konu alan bir eser için daha pek çok mesajı vermeye son derece uygun bir çatı.
Pasternak’ın düz yazısıyla şiirleri arasında ne gibi farklılıklar var sizce? Ve şiirlerin çevirisi sürecinde neler yaşadınız?
Pasternak gibi seslerle çok oynayan ve bunu da çok başarılı yapan şairlerin şiirlerini çevirmek bir hayli zorlu bir iş. Hem anlamı yakalamak hem de aynı ses tınısını vermek maalesef pek çok yerde olası değil. Ben daha çok anlam kaybı olmamasına özen gösterdim. Benim çalışmalarım üzerinde Güven Turan son derece ince düzeltmeler yaparak şiirlerin biçemini oluşturdu. Bence bu aşamada Türk bir şairle birlikte çalışmamız önemliydi ve sonuçta kaliteyi yükseltti. Çevirisinde en az sıkıntı duyduğum şiirlerin Lara’ya yazılmış aşk şiirleri olduğunu söylemeliyim. Çünkü kitabın sonunda zaten o duygularla o denli yoğunlaşmıştım ki şiirler bunun taçlanması oldu. Ama pek çok dinî içerikli, Kutsal Kitap’tan esinlenilmiş şiir var. Onlar için çok emek harcandığını söylemeliyim.
Roman 1965 yılında sinemaya da uyarlandı ve beş Oscar kazandı. Aynı zamanda tüm zamanların en çok gişe hasılatı getiren filmlerinden biri unvanına da sahip. Film uyarlaması hakkında neler söylemek istersiniz? Romanı en iyi tanıyan insanlardan biri olarak sizce başarılı bir uyarlama mı? Çok fazla değişiklik var mı yoksa romana sadık bir uyarlama mı?
Kitabın çok katmanlı olduğunu belirttim. Filme bu katmanlardan ikili bir aşk, Lara’yla Doktor’un aşkı esas alınmış. Müzik ve diğer detaylarla da bu son derece başarılı yapılmış. Kısacası filme Doktor Jivago romanının aşk kesiti için başarılı bir uyarlama demek mümkün. Ancak filmi izleyip “Doktor Jivago eserini biliyorum” diye bir kanıya kapılmak yanılgı olur.
***Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ – Elif TANRIYAR / t24.com.tr (Kaynak)