DOĞAYA GEÇİŞ: DANIEL & CLARA İLE SÖYLEŞİ

*Daniel & Clara’nın filmi Notes from a Journey / Bir Yolculuktan Notlar’ı 19 Temmuz 2021 tarihine kadar Kundurama’da “Rüyanın Öte Yakası” seçkisi dahilinde çevrimiçi ve ücretsiz izleyebilirsiniz.

İngiliz film yapımcıları Daniel ve Clara; milliyetlerinden, soyadlarından ve cinsiyetlerinden “iki insan formuna ayrılmış tek sanatçı” olarak çalışmak için kurtulduklarını söylüyorlar. Portekiz ve İngiltere kırsallarındaki çalışma alanlarından yola çıkacak olursak, Daniel ve Clara’nın odakları belirgin bir şekilde kırsal estetiğe işaret ediyor. Daniel ve Clara’nın filmleri en dolaysız hallerinde bile basit belgelemelerden kaçınıyor. Deniz kenarında yürüyüş yapmak gibi sıradan bir deneyim bile olsa, bu karmaşıklığı anlatıyorlar.

Son uzun metraj filmleri, Notes from a Journey (2019), hafif bir neşeyle dolu korku olma olasılığı varsa, avangart bir korku filmi olmanın sinyallerini veriyor. Yönetmenler algımızın sınırlarını ve doğa ile mükemmel bir bağlantı kurma potansiyelini göstermek için müzik, ses tasarımı, kurgu ve renkleri kullanıyor. Birleşik Krallık’ta Avebury’nin taş çemberinde sona eren iki haftalık bir yolculuk sırasında çekilen bu film, seyircinin asla rahat etmesine izin vermiyor. Parlak kırmızı tonların ardında bir ormanın görüntüsü gizlenirken, ekran periyodik bir şekilde hiçbir şey göremeyeceğimiz kadar beyaz veya karanlık oluyor. Film, Daniel ve Clara’nın yolculuklarını ve sesleri kaydettiklerini açık bir şekilde gördüğümüz birkaç sahne içeriyor ancak bu sahneler bile bağlamda tekinsiz görünüyorlar. Lineer olmasa da, görüntüden çok ses, filmi taşıyor. Soyutlamaya yönelik eğilimlerini yeni ve tespit edilmesi zor bir olguya dönüştüren kısa film serisi Exteriors’un (2017) heyecan verici bir devamı niteliğinde. Notes from a Journey heyecan verici güzellikte olmakla birlikte tekinsiz bir önseziye de sahip.

**Bu röportaj, Kinoscope için film eleştirmeni Steve Erickson’ın Daniel ve Clara’nın sorularına yazılı cevaplarla yanıt vermesiyle e-posta yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Revisiting (2019) doğanın içine daldıran hayali bir deneyim yaratıyor gibi görünüyor. Ancak bir yandan da izleyiciye bu deneyimin bir aracı ile ulaştığını hatırlatmaya devam ediyor. Taş çemberin fotoğraflarını çekenlerin yanı sıra, bilgisayarın yanında basılmış resimlerini de görüyoruz. Neden bu referanslara yer verdiniz?

Revisiting, Wiltshire’daki Avebury taş çemberine yaptığımız ikinci ziyaretimiz sırasında ortaya çıktı. İlk ziyaretimiz 2017 yılında İngiltere çevresinde iki haftalık bir tur sırasında gerçekleşti ve bu uzun metrajlı filmimiz olan Notes from a Journey’i çekmemizle sonuçlandı. Avebury’nin yaşamlarımız ve işimiz üzerinde önemli bir etkisi oldu, Portekiz’de birkaç sene yaşadıktan sonra İngiltere’ye dönmemizin de sebeplerinden biri diyebiliriz. Yaşadığımız deneyim neredeyse hayat değiştiriciydi ve o zamandan beri yaratıcı pratiğimizin odağını yönlendirdi. Dolayısıyla “Revisiting”, kişisel önemi olan bu yere geri dönme, mekâna bakma ve deneyimleme hissini ifade etme girişimiyle ilgili bir film.

Deneyimin doğasıyla oldukça yakından ilgileniyoruz ve işimizle, deneyimleme deneyimini tüm karmaşıklığı ve katmanları içinde, özellikle de alanla ilişkili bir şekilde nasıl ifade edebileceğimizi araştırıyoruz. Bir yerle karşılaştığımızda, oraya ilişkin deneyimimiz asla tek boyutlu olmuyor. Sanki duygusuz bir mekanik cihazmışız gibi nesnel olarak gözlemleme durumu değil. Deneyimimiz olarak nitelendirdiğimiz şey, hem içerde hem de dışarda bulunan karmaşık ve uyarıcı katmanlardan oluşur.

Sıcaklığın ve havanın neden olduğu fiziksel hisler ve duyumlar vardır ve ayrıca kendi içinizdeki fiziksel duyumlar vardır; aç mı yoksa yeni bir şeyler yemiş mi olduğunuz, hasta, ağrılar içinde ya da acı mı çekiyor olmanız veya herhangi başka bir bedensel duyumunuz olması. Duygusal durumunuz da aynı zamanda o yere nasıl tepki verdiğinizi renklendirir. Bunların hepsi, zihninizden akıp giden düşüncelerle ve o yerin kişisel, kültürel çağrışımlarıyla birlikte harmanlanıyor. Tüm bunlar iç ve dış gerçekliğin kusursuz bir şekilde birleştiği bir dans halini alıyor. Çalışmamızda, deneyimin tüm bu boyutları hakkında daha bilinçli olmanın yollarını ve gerçekliğin ne olduğuna dair, algımıza nasıl katkıda bulunduğunu araştırıyoruz.

Bu da bizi görüntü oluşturma araçlarının işin içine nasıl dahil edildiği konusuna getiriyor. Avebury’ye geri dönüş hakkında bir film yapma deneyimimiz, kameralara bakma ve görüntü oluşturma eylemi etrafında odaklandığı için, bunu da ekrana dahil etmenin uygun olduğunu düşündük.

Exteriors serisini, lekeli ve kusurlu bir kalite veren VHS ile çekmeye nasıl karar verdiniz?

İlgi alanımız bilinç ve özellikle sanatın şu anda tam olarak bilinçli bir şekilde var olmamıza nasıl yardımcı olabileceğini, gerçekliğin ise yaratarak içinde var olmamıza izin verebileceğinin farkındayız.

Özellikle fotografik görüntülerle çalışırken, onları bir şeyin belgesi olmaktan çıktıkları bir yere, kendi içlerinde bir şey haline geldikleri noktaya itmek istiyoruz. Sadece konuyla ilgili değil, aynı zamanda izleyici için de bir deneyim olan, eserle birinci şahıs karşılaşmasının bulunduğu işler yapmayı umuyoruz. VHS’de filme alınmış bir görüntüyü izlerken, kişi kayıt cihazının farkına varır, dış gerçekliğin doğru bir tasviri olarak sınırlarının fazlasıyla farkında olur. Ama bu aynı zamanda hipnotize edici güzellikte bir görüntüdür. Değişen renklere ve titreyen görüntülere baktığınızda içine çekilirsiniz. Bizim için bu ikili bir gerçeklik deneyimine olan ilgimizi iyi ifade eden bir ortam.

EXT. WAVES (2017)’in son dakikalarına yerleştirdiğiniz elektronik müzik, ve EXT. FIRE AT FAIRLIGHT GLEN (2017)’in bazı yerlerinde sesi kesmeniz, filmleri gördüklerimin gerçek doğasını unutturan bir şekilde soyutlamaya doğru itiyor. Hiç canlı sesi sonuna kadar kullanmayı planladınız mı?

Filmlerdeki ses seçimlerinin onları daha soyut bir hale getirdiği konusunda haklısın. Sesi kullanma şeklimiz, deneyimi harekete geçiren bir şey olarak görüntüleri kullanma şeklimizle aynı, ama aynı zamanda bir yapaylık olduğunun da farkında olarak. Sesin bir görüntünün deneyimini ne kadar ince bir şekilde değiştirebildiğine her zaman hayret ediyoruz, ses onu alt edebilir ve düzleştirebilir, hayat da verebilir. İzleyiciye bir film boyunca rehberlik etmede ve deneyimin gerçekliğini oluşturmada ses görüntüden bile güçlüdür. Hem bedensel algımızı hem de gerçekliğin ne olduğuna dair içgüdüsel algımızı daha anlaşılmaz bir biçimde etkiliyor.

Filmlerimizi her zaman sessizce çeker ve görüntü ile sesi ayrı ayrı kurgularız. Böylece nasıl bir etkileşimde bulunduklarını daha fazla kontrol edebiliriz. Bazen ses, sanki görüntü ile senkronizeymiş gibi görünerek görüntüye yakınlaşır, ancak diğer zamanlarda, sanki aynı anda var olan birkaç gerçeklik varmış gibi görüntüden uzaklaşabilir.

Filmlerinizde besteci kredisi yok. Müziklerinizi kendiniz mi yazıyorsunuz?

Erken dönem işlerimiz genellikle müzisyenler ve ses sanatçılarıyla işbirliği içinde yapıldı, ancak 2016’dan beri sesi ve müziği kendimiz yapmaya başladık. Bu kısmen daha hızlı ve aynı anda birden fazla proje üzerinde çalışmaktan ve ilhâm geldiğinde farklı projelere sıçramak istememizden kaynaklanıyordu. Dolayısıyla başkalarıyla çalışmak bizim için çok da pratik olmadı. Eğitimli müzisyenler değiliz, ancak müzik yaratmak için bazı kişisel stratejiler geliştirdik, genellikle müzikten ziyade ses ve görüntü üzerinden ilerliyoruz.

Kırmızı tonlamanın arkasındaki orman görüntülerini Notes From a Journey’de görebiliyoruz. Fakat beyaz ekranın arkasında gördüğüm soluk görüntülerin optik illüzyonlar olup olmadığına dair merakım devam etti. Bu aşırı ışık bir şeyi kapatmak için mi var?

Notes from a Journey’de bu sekanslara renk alanları diyoruz. Parlak kırmızı, mavi, beyaz veya siyahtan oluşan dijital olarak oluşturulmuş düz bir alanda zar zor görülebilen manzaraların soluk çekimleri. Onları ilk yarattığımızda, stüdyomuzun karanlığında bir tam sekans izlemek gözlerimiz için gerçekten bir şok oldu. Aşırı renk alanları gözlerimizi, görüntüyü görmenin o kadar zor olduğu ve orada olduğundan dahi şüphe ettiğimiz algı sınırlarına iter. Ekranda gördüklerimizi mi yoksa renkli ışığın gözümüze etkisini mi sorguluyoruz? Tabii ki, hem uyaranların hem de fiziksel mekanizmaların iç içe geçmesi ve daha sonra beyin tarafından bunların çevrilmesidir bu. Karanlıkta bu aşırı renk alanlarını izlerken, gözlerimizin nasıl tepki verdiğinin ve ayrıca zihnin gördüklerini nasıl anlamlandırmaya çalıştığının, en ufak bir görüntünün bile nasıl doldurulduğunun farkına varılabilir. Boşluklardan ve en belirsiz ipucundan bile bir resim oluşturmak. Bizi büyüleyen ise hem deneyimin içinde olmak hem de onu gözlemlemek.

Notes from a Journey’deki görüntü ve ses arasındaki etkileşim oldukça karmaşık. Kurgusu ne kadar sürdü ve filmin bu yönü üzerinde ne kadar çalıştınız?

Notes from a Journey iki yılda kurgulandı, ancak bu sürenin çoğu başka projelere harcandı. Üzerinde kısa çalışma maratonları yaşardık ancak sonra geri adım atmamız gerekirdi. Filme doğru yaklaşımımız bulmamız uzun zaman aldı. Aynı anda birkaç proje üzerinde çalışmayı seviyoruz. Bir durma anına ulaştığımızda, hemen başka bir projeye geçiyoruz. Bu durumun yaratıcılığın akışına daha çok yardımı olduğunu düşünüyoruz. Genellikle devam eden bir çalışmaya geri döndüğümüzde, daha önce başımıza dert olan her şeyi daha kolay çözebiliyoruz.

Film müziği üzerinde çalışmaya başlamadan önce filmi kurgulayıp kitledik. Genellikle sürecin bu kısmı bizim için daha hızlı gelişir. Notes From a Journey’nin sesi ve müziği, evimizde kaydedilen seslerin yanı sıra, saha kayıtlarının bir tür karışımının da kullanıldığı bir aylık süreç içinde oluşturuldu. Bir ses stüdyosundan yoksun olarak, bir dolabın etrafına battaniyeler asarak tüm efekt ve vücut seslerini kaydettiğimiz bir ses kabini oluşturduk.

Filmlerinizde panteizm tonları ve biraz da gizli bir ritüelcilik var. Herhangi bir manevi veya dini inanç sisteminin takipçisi misiniz? Eğer öyleyse bu durum kırsal alanlara ve doğa tasvirine olan ilginize ne kadar bağlı?

Yaratıcı ruh bizi nereye götürürse götürsün onu takip ediyoruz. Ancak, herhangi bir dış ruhsal yapının takipçisi değiliz. İşbirliğimizin ilk yıllarında, odak noktamız daha çok deneyim ve içgörüydü. Hayallerimizdeki görüntüleri ve hayal gücünün işleyişini araştırmak, bunları pratiğimize katmak için çok zaman harcadık. Yakın zamanlarda, bu içe dönük bakış ve içinde bulunduğumuz ortamlar arasında daha çok diyaloga ve dışarı bakma ihtiyacına yer açtı. Yani bir gözümüz açık ve dışarı bakarken, diğeri kapalı ve içe bakıyor. Fakat biz her zaman kırsal alanlara, doğal olana, insan unsurunun mevcut olduğu, ancak bir şekilde gizemli veya zamanın dışında hissettiği yerlere güçlü bir şekilde ilgi duyduk. Düşlerimizin ve manzaranın iç içe geçtiği yerde fantezilerimiz gerçekleşebilir. Bizim için manzara kendi başına var olan bir şey değil, onunla karşı karşıya geldikçe, yansıttıklarımızla karşılaşıyoruz. Bu karşılaşmaya bir görüntü oluşturma yoluyla cevap vermek, benliğin ve algının yolculuğuna çıkmaktır.

Özellikle doğa imgeleri üzerinde çalışan deneysel film yapımcıları hakkında, hem kendi çalışmalarınızı hem de meslektaşlarınızın çalışmalarını daha iyi açıklayabilmek ve paylaşabilmek amacıyla Moving Image Artists adında bir web sitesi kurdunuz. Daha önce de sinema hakkında yazılar yazdığınız bir dergi yayınladınız. Moving Image Artists’in aldığı tepkilerden memun musunuz?

MIA, kendimizin ve hareketli imajla çalışan arkadaşlarımızın, galeri ile sinema arasındaki boşlukta var olan ama teorik çerçevelere uymayan işler yapan sanatçıların ihtiyacından doğdu. 2019’da İngiltere’ye döndüğümüzde sanatçıların bir araya gelebileceği, fikirlerini paylaşabileceği ve hiyerarşik bir yapı beklemeden açıklıkla, işbirliğiyle çalışabileceği bir alan arıyorduk. Böyle bir alan yoktu bu yüzden biz onu yaratmak zorunda kaldık. Deneysel film, video sanatı, kısacası her türlü hareketli görüntü alanında çalışan sanatçılar için aylık bir toplantı olan Moving Image Salon konseptini başlattık. Her ay misafirlerimizin işlerini paylaşabileceği açık bir platform sunuyoruz.

Bunu yapmaya karar verdiğimiz için memnunuz. Ne kadar popüler olacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktu ve bu sayede pek çok ilham verici sanatçıyla tanıştık. Aynı şekilde bu sanatçıların da onlar için yararlı ve ilham verici bir alan bulmasından dolayı çok mutluyuz. Tartışmalardan ve karşılaşmalardan ortaya çıkan işbirlikleri sayesinde bir topluluk oluşmaya başladı. Çevrimiçi dergi; kendi çalışmaları hakkında yazan, araştırmalarını ve süreçlerini paylaşan, diğer sanatçılarla röportaj yapan sanatçılar için bir platform görevi görüyor. Bunu çağdaş hareketli görüntü sanatında, şimdi olanları belgelemenin ve paylaşmanın bir yolu olarak görüyoruz.

Mevcut karantina döneminde, insanların işinizin görebilmelerinin tek yolu, genellikle oldukça küçük bilgisayar ekranları olan ev monitörleri oldu. Ben dizüstü bilgisayarımda izledim. Sık sık karanlığın sınırları ve bizim algımızla oynadıkları düşünülürse, işlerinizi bu şekilde görme deneyiminin nasıl işlediğini düşünüyorsunuz? Notes From a Journey’yi teatral olarak sunabilme fırsatınız oldu mu?

Şimdiye kadar Notes from a Journey, Paris’teki Rencontres Internationales, Birleşik Krallık’taki Slow Film Festival, ve Rio’daki Modern Sanat Müzesi’nde gösterildi. Bu bizim için yeterli değil ancak koronavirüs salgını dünyayı vurmadan ve karantina başlamadan önce en azından bu fırsata sahip olduğumuz için çok mutluyuz. Bu nedenle maalesef önümüzdeki tüm gösterimlerimiz iptal edildi ve bir sinema salonuna tekrar ne zaman dönebileceğimizi henüz bilmiyoruz. Notes from a Journey, ev monitörü gibi bir ekranda görüntülenmek üzere tasarlanmamıştır. Ancak şu an için, filmin Kinoscope gibi bir platformda yer alması ve insanların filme erişebilmesinden dolayı mutluyuz. Filmin evde izlenmek için zorlu bir deneyim sunduğunu biliyoruz, ancak aldığımız güzel tepkiler bizi çok şaşırttı, dolayısıyla bu koşullar altında izlense bile, bu bizim için harika. Evet belki sinema deneyimiyle bir olmayacak ama yine de başka bir izleme deneyimine evrilebiliyor. İzleyicinin tam etkiyi elde edebilmesi için karanlıkta kulaklıkla veya çok yüksek sesle izlemelerini tavsiye ederiz!  

Son projeniz nedir ve ne kadar gelişme katettiniz?

Essex kıyısındaki Mersea Adası’nda karantina dönemini geçiriyoruz. Bu süre zarfında bizi aklı başında, güvende ve yaratıcı tutan birkaç proje üzerinde çalışıyoruz. Bu projelerin bazıları içinde bulunduğumuz bu duruma kısmen yanıt niteliğinde.

Bir posta sanatı projemiz var. Arkadaşlarımıza, takipçilerimize ve birkaç yabancıya gönderdiğimiz bir dizi mektubumuz var. Bunu bir senedir yapıyoruz, ancak artık kendimizi büyük bir yalnızlığın içinde bulduğumuz için, işimizin daha önemli bir parçası haline geldi. Her şey çevrimiçi olduğu için fiziksel bir bağlantı kurmanın yollarını bulmak bizim için çok önemli. Doğrudan kendi elimizden izleyicilere gönderilen materyal de böyle bir çalışma. Mektup gönderme aktivitesi de bu hisse sahip.

Ayrıca henüz erken aşamalarda olan yeni bir hareketli görüntü enstalasyonu geliştiriyoruz. Film, Mersea Adası’nda çekiliyor ve büyük ölçüde çitlerden, dikenlerden, çalılıklardan, adanın etrafındaki tarla ve ormanlar boyunca uzanan boş patikalardan ilhâm alıyor. Ama henüz yeni başlıyoruz! Gelişmeleri şuradan takip edebilirsiniz: https://www.instagram.com/daniel_and_clara 

***
Daniel & Clara’nın filmi Notes from Journey / Bir Yolculuktan Notlar 19 Temmuz’a kadar Kundurama’da’ gösterimde.

 Moving Image Artists:
https://movingimageartists.co.uk/

 Daniel & Clara’nın websitesi: https://daniel-clara.co.uk/

 Üst ve ara görsel: “Notes from a Journey”, Daniel & Clara

Çeviri: Nil Ege Özden

Yazının orijinali okumak için lütfen tıklayınız