“Şehirde başka türlü karşılaşmalar…” REMOTE ISTANBUL’da!

Kundura Sahne’nin Avrupa’nın önde gelen sanat kolektiflerinden Rimini Protokoll ortaklığında düzenlediği ve seyirciden büyük ilgi görerek biletleri tükenen, Londra’dan Taipei’ye, New York’tan Buenos Aires’e, 50’den fazla şehirde sahnelenen “Remote X”in İstanbul uyarlaması olan performansı Remote İstanbul katılımcılara eşsiz bir deneyim yarattı.

İpek adlı bir yapay zekanın arkadaşlığı ve rehberliğinde katılımcıları Kadıköy sokaklarında şaşırtıcı bir tura çıkaran oyun, yapay zeka eşliğinde bireysel karar ve davranışlarımızı gözlemlemeye teşvik ederken; koşturmaca içinde kaçırdığımız ayrıntılara işaret ederek şehir ve hayat ile bağımıza yeni gözlerle bakmaya çağırırken “şehirde farklı karşılaşmalar” yaratıyor.

Bahar ÇUHADAR’ın REMOTE ISTANBUL deneyim yazısı şimdi blog’umuzda!

Londra’dan Abu Dabi’ye 50 şehre uyarlanan ‘Remote X’ projesinin İstanbul ayağı ‘Remote İstanbul’, katılımcılarına iki saatlik bir yürüyüş boyunca şehirle başka türlü bir temas kurma olanağı sunuyor. Kulaklıktan gelen yapay sesin yönlendirmesiyle Koşuyolu’ndan Bahariye’ye alışık olmadığınız türde bir zihinsel, fiziksel ve duygusal egzersize davetlisiniz. Oyuna giderken spor ayakkabılarınızı giymeyi unutmayın.
 

İyi bildiğiniz bir şehrin sokaklarında daha önce muhtemelen yapmadığınız türde bir yürüyüşe var mısınız? Bu yürüyüş, belirlenmiş bir rotada, belli duraklarda, sizin için önceden kurgulanmış bir deneyim içeriyor ama vereceğiniz tepkiler, anlık tanıklıklar ve ‘oyun’a ne kadar dahil olacağınız size kalmış. Şehirle nasıl bir duygusal/fiziksel iletişime geçeceğiniz de… Dolayısıyla her bir katılımcıyı bekleyen şey, biricik bir deneyim.

Alman belgesel tiyatro topluluğu Rimini Protokoll’ün Londra’dan Abu Dabi’ye toplamda 50 şehre uyarladığı ‘Remote X’ projesinin İstanbul ayağı ‘Remote İstanbul’ katılımcıları bu tür bir deneyime davet ediyor. Koşuyolu’nda bir mahalle parkındaki buluşmayla başlayan proje, dağıtılan kulaklıklardaki ‘yapay’ ses eşliğinde şehirde iki saat boyunca yürümeli, durmalı, metroyla yol almalı, koşmalı, rampa çıkmalı, dans etmeli, dinlemeli, yakınlara ve uzaklara bakmalı bir tür grup performansı yaşatıyor.
Sizi şehrin sabit ve/veya hareketli dokusuyla, günlük rutininizde yapmadığınız şekillerde temas ettirerek bedeninizdeki ve zihninizdeki şehir ezberini bozmaya niyetlenen bir iş.
Şehirle, belki çok iyi bildiğiniz sokaklarla, binalarla, diğer şehir sakinleriyle başka türlü karşılaşmalar vaat eden bir çağrı.
Stefan Kaegi’nin tasarlayıp yönettiği ‘Remote X’in, daha önce de duyurduğum ve bir süredir katılmayı planladığım Kundura Sahne işbirliğiyle hazırlanan İstanbul uyarlamasında Jörg Karrenbauer’in imzası var. Kulağımdaki sesin yönlendirmesiyle şehirde süren planlı ama doğası gereği sürprizlere açık tur boyunca iki şeye odaklandım: Kulağımdaki ses (oyun için yazılmış metin) bana ne anlatmaya çalışıyor? Şu anda şehrin ‘uzuvları’yla (özellikle metro yolculuğuyla birlikte, yaşadığım mahalleye doğru ilerlediğimizi fark edince) ne tür bir farklı iletişim yaşıyorum?

Katılımcıyı mekânda dolaştıran bu tür projeler; fiziksel deneyimle anlatıyı birbirine dokumakta eksik kaldığında, oyunun etkisi ‘Ne kadar ilginç bir şey yaşadık’tan öteye gidemeyebiliyor. Yapay zekânın hayatımıza yerleşmesi ve şehirle kurduğumuz ilişkiye odaklanmaya niyetlenen ‘Remote İstanbul’ da katılımcısına kesinlikle ‘ilginç anlar’ yaşatıyor ama esas meselesinin ne olduğunu anlatmakta da zorlanıyor.
Ben bir noktadan sonra kulaklığımdan bana ulaşan yapay zekânın kafasının karışık olduğunu düşünürken buldum kendimi. O noktadan sonra da sesin anlattıklarını dinlemeye devam etsem de dikkatimi şehirle kurduğum temas konusunda bana açtığı yola verdim.

Yönlendirmelerin sağladığı farklı deneyime odaklanarak yürümeye devam ettim. Çünkü konuşan sesin beni tam olarak neye kafa yormaya davet ettiğini çözemedim. Misal; yapay zekâ ve yaşamlarımız üzerine düşünerek yürüyorsak halihazırda şehirde yapay zekâ tarafından nasıl yönlendirildiğimize yoğunlaşarak atabilirdik adımlarımızı. Duyduğumuz metin de bizi asıl olarak buradan ‘kaşıyabilirdi’.
Oysa kulağımızdaki, katılımcıyı neye dair ve nasıl ‘kışkırtmaya’ çalıştığı konusunda kararsız bir metindi. Ses net olmayınca, tercihim; ‘talimatlara’ uyarken benim şehre (ve insanlara), insanların da bana nasıl tepki verdiğini hissetmeye odaklanmak oldu.

Bilhassa metro istasyonundaki ‘talimat’ esnasında oyun beni güçlü bir hisse ulaştırmayı başardı. Sesin bahsettiği insan profili ve hareketlerle birkaç kez, tesadüfi olarak karşılaşmak ‘oyun’ duygusunu daha canlı bir yere taşıdı. (Ses, yaşam döngüsünden ve aile kurmaktan bahsettiği anda, ‘sahneye’ özellikle yerleştirilmişçesine bir anne-baba-çocuğun el ele önümden geçmesi gibi…)
Seyirciyi bir rotanın/mekânın içinde rehberli yürüyüşe davet eden bir oyunu deneyimlemek için ‘Remote İstanbul’ isabetli bir seçenek. Rutinde, içinde sıkışıp kaldığımız şehirle, daha önce hiç denemediğimiz türde bir ilişki kurmak, dahası tiyatronun geniş olanaklarını deneyimlemek kıymetli. Öte yandan oyunun yapay zekâsının düşünce akışını biraz derleyip toparlamaya ihtiyacı olduğu da kesin…

***Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ – Bahar ÇUHADAR / hurriyet.com.tr (Kaynak)