BAZILARI SICAK SEVER NEDEN EN İYİ 100 KOMEDİ FİLMİ ARASINDA YER ALIYOR

1958’de Tony Curtis, Billy Wilder onu kenara çektiğinde bir Hollywood partisindeydi. Wilder, tamamı kadınlardan oluşan bir gruba dahil olabilmek için, kadın gibi giyinen iki müzisyen hakkında bir film yapmayı planlıyordu ve Curtis’ten müzisyenlerden birini oynamasını istedi. Curtis bu teklifi aldığı için çok mutlu oldu fakat böylesine ünlü bir yazar-yönetmenin onu neden kullanmak istediğinden emin olamamıştı. “Bu şehirdeki en yakışıklı çocuksun, başka kimi kullanacağım?” diye yanıtladı Wilder. 

 

Some Like It Hot’ın BBC Culture’a ait sinemanın en iyi komedileri anketinde neden birinci olduğu sorusuyla karşı karşıya kaldığımızda, gerçekten de öyle olduğunu söylemek oldukça cazip. Wilder’ın ışıltılı başyapıtı, sadece şehirdeki en yakışıklı çocuğu değil, aynı zamanda parlak seks sembolü Marilyn Monroe ve en hünerli komedyenlerinden biri olan Jack Lemmon’u kullanıyor. Film güzel kadınlar, günahkâr suçlular, 20’li yılların ışıltılı sahil ortamına ve muhteşem bir şarkı koleksiyonuna sahip.

 

O kadar titizlikle yapılandırılmıştır ki, bir olimpik figür patencisinin zarafeti ile an be an kayar, Wilder ve IAL Diamond’ın üşütük diyaloğu o kadar muazzamdır ki, her satırda bir şaka, veya başka bir anlam içermekle kalmaz, aynı zamanda filmin başka anlarına ait bir dizeye de gönderme yapar. Bir karakterden alıntı yapacak olursak, bu bir “heyecan, kahkaha ve oyun” şölenidir. Başka bir alıntı yapmak gerekirse de, “Graf Zeppelin’den bu yana başımıza gelen en iyi olay” olmayı hak ediyor. Öyleyse neden şimdiye kadar yapılmış en iyi komedi seçildi ? Cevabı çok basit. Başka hangi filmi seçecektik ? 

Some Like It Hot için görünen ışıltılı kısmından fazlası var diyebiliriz. Ana temalarının arasında, romantik komedi, dostluk ve suç olmasının yanı sıra film, hoşgörü, kabullenme ve dönüşüm olasılığını övüyor. Bu her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir olgu. 

 

Wilder, filmin ana kurgusunu bir Fransız güldürüsü olan Fanfare d’Amour’dan (1935) ve üçüncü sınıf bir Alman filmi olarak nitelendirdiği Fanfaren der Liebe’den (1951) aldı. Kahramanları, saksafoncu ve basçı Joe (Curtis) ile Jerry (Lemmon), 1929’daki Sevgililer Günü Katliamı’na, veya bu efsanevi olayın bir versiyonuna tanık olmuş, Chicago’nun soğuk ikliminde ve zorlu hayat koşullarında geçimlerini sağlamaya çalışmaktadırlar.

 

Şehrin en acımasız suçlusu Spats Colombo’dan (George Raft) kurtulmak adına üç hafta boyunca Florida’daki bir otelde Sweet Sue’s Society Syncopators adlı bir kadın caz orkestrası ile saklanır ve bunun için de kendilerini Josephine ve Daphne olarak gizlerler (“Geraldine adını hiç sevmedim” der Jerry). Güneye giden yataklı trende, ikisi de grubun seksi ukulele sanatçısı Sugar Kane’e (Monroe) vurulurlar. Sugar Kane; Joe/Josephine’e Florida’da bir milyoneri baştan çıkarmayı umduğunu söyleyince, Joe vardıkları Seminole-Ritz Hotel’e geldiğinde, grup mejanerinin kıyafetlerini çalıp, Cary Grant’ten özendiği aksanıyla, kendini Shell Petrol’ün varisi Junior gibi tanıtır. 

Filmin pek çok dönüm noktalarından biri, Sugar Kane sahilde Junior ile karşılaştığında, Junior’ın kendisine çok ısrarcı olmamasıdır. Elde edilmesi zoru oynar, kendini ağırdan satar. Sugar ona grubunun “sıcak caz”da uzmanlaştığını söyleyince Joe sırıtır, “Sanırım bazıları ateşli sever. Ama ben klasik müziği tercih ederim.” Sugar hızını alamaz ve Joe/Josephine’in önceki gece kulak misafiri olduğu bir iddia olan “Sheboygan Müzik Konservatuarı’nda üç yıl geçirdiği” yalanını ortaya atar.  Joe/Junior “iyi okul” diye mırılandır. Sugar da yalan söylemekte onun kadar ustadır. Bu sırada Jerry/Daphne, yaşlı ve muhtemelen yakını göremeyen bir iş adamı olan Osgood (Joe E. Brown) ile dışarı çıkmaya davet edilmiş ve geçirdikleri büyülü gece bir başka heyecanlı olaya yol açar. Sabah olduğunda Jerry Joe’ya, Osgood ile nişanlandığı haberini verir. Fakat Joe uyulması gereken “yasalar, gelenekler” olduğunu söyleyerek bu duruma karşı çıkar. Jerry nihayet nişanlısına erkek olduğunu itiraf ettiğinde, Osgood filmin örnek niteliğindeki son cümlesiyle yanıt verir: “Kimse mükemmel değildir.” 

 

“Tatlı veya acı”

 

Özetleyecek olursak, Some Like It Hot, başkalarını yatağa atmak ya da dolandırmak için yalan söyleyen ve hile yapan insanların hikayesidir. Wilder; karanlık ve alaycı filmlerle ünlüdür (bkz. Sunset Boulevard ve Double Indemnity), Some Like It Hot bunlardan biri olarak kategorize edilebilir. Seyircinin içini o kadar ısıtır ki, bir sıcak hava balonundaymış gibi onları yukarı doğru taşır. Vicdansız anti-kahramanlarını kınamak yerine, 1959 yılında ve hâlâ da radikal görünmeyi göze alarak onlara saygı ve sempati duyar. 

 

Filmin senaryosunun günümüz Hollywood komedisinde nasıl ele alınacağını bir düşünün. Joe ve Jerry çevirdikleri dolaplar yüzünden cezalandırılacaktı. Sugar, Joe’yu yakalayacak ve ona özür diletecek, izleyici de onu affetmeden önce ikisinin birbirine yaşatacağı sefalete tanık olmak zorunda kalacaktı. Daha sonra o ve Jerry yeteneklerini Spats Colombo’dan itiraf koparabilmek için kullanacaklardı. Şüphesiz ki, Jerry ve Osgood’un heteroseksüelliği yeniden doğrulanacaktı. Örneğin Judd Apatow’un komedilerini düşünün. Hepsi, “yasaların, geleneklerin” belirli bir süreliğine ihlâl edilmesinin eğlenceli olduğu sonucuna varıyorlar, fakat son kapanış kredileri gelmeden hemen önce sağlam bir şekilde yerlerine oturtuldukları sürece. 

 

Some Like It Hot, bu kadar titizlik içinde bile, gerçeklerle yüzleştirmeyecek kadar kaygısızdır. Sugar, Joe’nun kendisini kandırdığını öğrenince doğruca onun kollarına koşar. Osgood ise Jerry’nin onu kandırdığını öğrenince hiç tepki vermez. Buradaki mesaj, siz başarıya ulaşana kadar numara yapmanın yanlış bir şey olmadığıdır. Yeni bir kimlikle deneyler yapmak sizin daha iyi, daha mutlu bir insan olmanıza yol açabilir. Hayatta kalmanıza yardımcı olabilir. Hatta eğer şanslıysanız, mükemmel olsun ya da olmasın, sizi olmak istediğiniz her kimse, o kişi olarak kabul eden birini bulabilirsiniz. 

 

Kapsayıcı, cesur bir mesaja sahip bu yapım, filmin yaratıcılarının gönüllerine de oldukça yakın. Ne de olsa onlar da, tıpkı karakterler gibi kendilerini yeniden keşfetmişlerdi: Almanya’dan (Wilder) ve Romanya’dan (Diamond) göç edip, Kaliforniya’daki koruyucu evlerden (Monroe), Bronx sokaklarından (Curtis) uzaklaşıp geçmişlerini geride bırakmışlardır. İki cross-dresser (kadın kıyafeti giyen erkek) hakkında çılgın bir güldürü için Some Like It Hot, çarpıcı bir şekilde kişisel, hatta yarı otobiyografik bir film.

 

Joe ve Sugar’ın sahil sahnesine tekrar bakalım. Bir zamanlar Samuel Wilder ve Itec Domnici adında iki adam tarafından yazılmış ve bir zamanlar Bernie Schwartz ve Norma Jeane Mortenson adında bir erkek ve bir kadın tarafından oynanmıştır. Kendisini Tony Curtis olarak yeniden adlandıran Schwartz, bir zamanlar Archibald Leach adındaki Cary Grant’e ait aksanı kullanarak, Junior gibi davranan Joe’yu canlandırıyor. Kendisini Marilyn Monroe olarak yeniden adlandıran Mortenson, kendisini Sugar Kane olarak yeniden adlandıran ve Joe’nun Josephine gibi davranırken kullandığı sözcükleri kullanan Sugar Kowalczyk’i oynuyor. Twelfth Night veya The Importance of Being Earnest bile karakterlerinin kimlikleriyle bu kadar eğlenmemişti. 

 

İsimler, cinsiyetler, sosyal statüler…hepsi Some Like It Hot’ta değişebilir. İşte bu Amerikan tarzı. 

 

Curtis’in anılarında filmin yapımıyla ilgili, Wilder ve Diamond’ın bu temayı başlığa özellikle yerleştirdiklerini onaylıyor. İnsanların 1920’lerin pop şarkıları gibi değişken olabileceklerini, “tatlı” veya “acı” gibi farklı tarzlarda olabileceklerini, bu tercihin seyirciye bırakılabileceğini savunuyor. “Konsept filmimiz için çok önemliydi” diye yazıyor. “Kişi, zamana, mekâna ve her neyse ona göre birden fazlası olabilir. Tatlı veya acı.”

Nicholas Barber

Çeviri: Nil Ege Özden

Bu makale BBC Culture websitesinden alınmıştır.