ERKEN DÖNEM MURNAU İNCELEMESİ: SESSİZ FİLM SEVERLERİN KOLAY KOLAY BIRAKAMAYACAKLARI BİR BOX SET

“Erken dönem Murnau” biraz tatlı sert bir konsept. Alman yönetmenin kariyeri o kadar kısa sürdü ki Masters of Cinema tarafından sunulan bu yeni koleksiyondaki filmler, bizi Murnau’nun ölümünden yalnızca altı yıl öncesine taşıyor. Yönetmenin en ünlü filmi olan Nosferatu, bu koleksiyonun kapsadığı 1921–25 dönemine ait olsa da seçkiye dâhil edilmemiş. Koleksiyon, yönetmenin hipnotize eden filmi Faust’un yapımından bir yıl öncesine, Hollywood başyapıtı Sunrise’ın yapımından ise iki yıl öncesine kadar uzanıyor.

Bahsi geçen zaman dilimi için teknik olarak “orta dönem Murnau” veya “yalnızca Nosferatu’yu ve günümüze kadar gelen Hollywood yapıtlarını biliyorsanız kaçırmış olabileceğiniz Murnau” diyebiliriz. Bununla birlikte, bu harika seçkideki özgün ve göz alıcı filmlerin her biri rafınızda yeri hak ediyor. Koleksiyonda yer alan filmler daha önce de Masters of Cinema tarafından DVD olarak sunulmuştu, ancak Blu-ray formatında derlenmiş olmaları çok daha hesaplı bir seçenek.

Murnau’nun daha az bilinen Alman yapımlarını keşfetmeye, yönetmenin dokunuşuyla gizemli ve düşsel kılınan ve bir köy evinde geçen gizem türündeki 1921 yapımı Schloss Vogelöd ile başlıyoruz. Yolculuğumuzun zirvesinde bulunan Molière eserinin canlandırıcı ve yaratıcı uyarlaması Tartuffe (1925) ise oldukça rahatsız edici, benmerkezci ve ikiyüzlü bir karakteri tanıttıktan sonra onu cezalandırıyor. Bu iki filmin arasında Phantom (1922) ile şair olmak isteyen bir devlet memurunun hem romantik hem maddi açıdan yaşadığı yoksulluğa, Die Finanzen des Großherzogs (1924) ile ise bir aristokratın karmaşık ilişkilerine tanık oluyoruz. Koleksiyonun tartışmasız yıldızı sade bir başyapıt olan Die letzte Mann (1924). Başrolünde Emil Jannings’in yer aldığı film, otel kapı görevlisiyken tuvalet görevlisi konumuna getirilen bir adamın düşüşünü konu ediniyor.

Koleksiyonda yer alan pek çok ilave içerikten ve deneme yazılarından da anlaşılabileceği gibi Murnau’nun ürettiği eserler büyük değişkenlik gösteriyor; yönetmen, bir türden diğerine atlarken aynı yerde uzun süre kalmayı reddediyor. Ancak tarz olarak Murnau her zaman kendini yansıtıyor. Örneğin hem Phantom hem de Die letzte Mann filmlerinde kent surlarının eğilerek kahramanları sıkıştırdığını görüyoruz. Ayrıca -şimdiye kadar fark etmiş olabileceğiniz gibi- bahsi geçen filmlerin çoğu parasal ve sosyal konum kaygıları, imkânsız hayaller ve fazla gururun zehirleyici etkileri gibi konuları irdeliyor. 

Bu baskılanan, lanetli karakterlerin yüzleri; net yakın çekimlerde karanlıktan fışkırıyor veya Murnau’nun hayaletvari görüntülerden ve psikolojik gerekçelere dayalı özel efektlerden beslenen kasvetiyle çevreleniyor. Bu filmler dışavurumculuğun oldukça sofistike bir örneğini temsil ediyor; bol sahne makyajlı ve distorsiyonlu Caligari’nin yerine daha derin ve çok daha tedirgin edici bir atmosfer var. Paris’in meşhur eski tiyatrosu Grand Guignol’dan çok daha şiirsel gerçekçiliğe yakın yapıtlar bunlar. Örneğin, Schloss Vogelöd filmindeki set tasarımı büyüleyiciyken Phantom’da Lya de Putti’nin sahne geçişli yakın çekimi, göz alıcı olduğu kadar rahatsız edici. Korku filmlerinin kodlanmış bir türe dönüşmesinden önceki bu dönemde Murnau’nun yaptığı filmler,  istenmeyen yerlerde beliren ancak film karesini bastırmayan veya kaplamayan gölgelerle dolu, zekice kurgulanmış rahatsız edici yapıtlar.

Schloss Vogelöd filmi modern zevklere göre biraz fazla ağır ve abartılı gelebilir; Phantom ise kesinlikle fazlasıyla uzun bir yapıt. Ancak şaşırtıcı görsel dilleri ve hikâyedeki yürek sızlatan beklenmedik gelişmeler sayesinde bu filmlerin ikisi de kanepede geçecek sessiz bir akşamı fazlasıyla hak ediyor. Die Finanzen des Großherzogs, Murnau’nun güzellik barındırmayan bir film yapamayacağını ancak yönetmenin uzun soluklu komediler alanında doğal bir yeteneği olmadığını ortaya seriyor. İzlemesi tam anlamıyla gerçek bir keyif olan Tartuffe ise görsel olarak anlatılan zekice ve insan odaklı bir hiciv yapıtı olmasının yanı sıra bir piyesin beyaz perdeye nasıl uyarlanması gerektiği konusunda da önemli bir ders teşkil ediyor. Murnau’nun film içine film yerleştirme kararı, izlemeye doyamadığımız ahlaksız başrol karakterini Emil Jannings’in oynadığı bu hicve modern bir tat katıyor. Die letzte Mann ise sessiz sinema konusunda ciddi olan her sinemaseverin birkaç kere izlemesi gereken bir başyapıt. Şimdi Blu-ray’de izleme şansı bulduğumuz bu filmin baş döndürücü açılışından üzücü orta bölümüne ve alaycı mutlu sonuna kadar her dakikası, her izlemede size yeni hazineler vadediyor. Jannings’in muhteşem performansı ve Karl Freund’un baş döndürücü bir şekilde dolaşan, dönen ve tırmanan kamerası, izleyenleri en karanlık duygusal alanlara sürüklüyor.

Murnau’nun tanınmış yapıtlarını seven herkese şiddetle tavsiye edilen bu koleksiyon, uzun süre birlikte vakit geçirilmeyi hak ediyor. Bu filmlerdeki sorunlu aileler ve dehşet verici şehirler pek hoş yerler gibi görünmese de Murnau’nun büyülü dünyasının simgeleri olarak benzersiz bir sinematik şölen vadediyor. Daha önce değindiğimiz Freund’un yanı sıra Carl Mayer ve Thea von Harbou’nun senaryolarıyla da desteklenen Murnau’nun Erich Pommer’ın film stüdyosu UFA için çektiği bu filmlerden her biri kaliteli, derinlikli ve şık bir yapıt. Koleksiyona eşlik eden deneme yazıları, David Kalat’ın Die Finanzen des Großherzogs filmi için kaydettiği yorumlar ve David Cairns’in -haklı bir şekilde- Die letzte Mann filmine odaklanan zeki yeni video denemesi, bu Murnau deneyimini daha da zenginleştiriyor.

“Sanat -özgün sanat- basittir,” der Murnau. “Ancak basitliğe erişmek için sanatkarlık gerekir.” Yönetmenin diğer filmleri bize öyle tanıdık gelebilir ki teknik dokunuşlarını neredeyse kaçırabiliriz, ancak bu sette bir araya getirilen yapıtlar, Murnau’yu Murnau yapanın tam olarak ne olduğunu anlamamıza olanak tanıyor.

Pamela Hutchinson

Çeviri: Gizem Ünsalan

Bu makale Silent London’dan alınmıştır.