FEMİNİST BAKAN: Dünya Politikasında Sıra Dışı Bir Portre

Feminist Bakan, İsveç’in eski Dışişleri Bakanı Margot Wallström’ün feminist bir kadın bakan olarak dünya politikasının merkezinde geçirdiği yılların izini sürüyor. Bakanlık görevini devralır almaz ‘feminist dış politika’ kavramını ortaya atan, söylemleri ve eylemleriyle hem İsveç’te hem dünyada tartışmalar yaratan Wallström, yakın dönem uluslararası siyaset sahnesinin en ilginç isimlerinden biri. Bu film için dört yıl boyunca Wallström’ü kamerasıyla yakından takip eden Viktor Nordenskiöld ise, dış haberler alanında gazetecilik deneyimi olan biri. Gazete haberlerine sığamayacak derinlikteki öykülerle ilgilenmeye başladıkça belgesel yönetmenliğine adım atmış. Feminist Bakan, yönetmenin gazetecilik tecrübesini başarıyla sinemaya aktardığı işlerinden biri. Her şeyden önce, deneyimli politikacı Wallström’ün yıllar boyunca kameralarla takip edilmeyi kabul etmesi için gereken güven ilişkisinin kurulmasında Nordenskiöld’ün gazetecilik geçmişinin büyük bir rolü olsa gerek. 

Feminist Bakan, zamanı işaretleyerek ilerleyen bir anlatı yapısı kuruyor: 2014 – 2019 yılları arasında görev yapan Wallström’ün bakanlıktaki 1461. gününden geri sayıp ilk güne, hükümetin kurulduğu zamana dönüyor önce. Sonra da bu görev süresindeki önemli dönemeçleri takvimde işaretleyerek ilerliyor. Böylece izleyicisine yakın dönemde dünyada yaşanan önemli gelişmeleri kronolojik bir şekilde hatırlatırken, bilinen tarihsel olaylarla örülü bu tabloyu karakterinin yolculuğuyla iç içe geçiriyor. Charlie Hebdo saldırısından ABD başkanlık seçimlerine, Kuzey Kore ile ABD arasındaki gerilimlere, Metoo hareketine, Polonya’daki kürtaj yasağına kadar bir dizi gelişmeyi Wallström’ün bakanlık deneyimleri üzerinden izliyoruz. Ama belgeselde Wallström’ün kariyerini derinden etkileyen birkaç tarihsel olaya daha geniş yer ayrılıyor. Wallström’ün bakanlığı döneminde İsveç’in Filistin devletini tanıyan ilk Avrupa ülkesi olması, bu kararın İsrail hükümetinden çektiği sert tepkiler, Wallström’ün Yahudi karşıtlığıyla suçlanması, bunlardan biri. Bir diğeriyse, bakanın Suudi Arabistan’da kadın haklarının tanınmamasına dair yaptığı açıklamaların ve blog yazarı Raif Badawi’nin cezalandırılmasına verdiği tepkinin yarattığı büyük kriz. Bu kriz üzerine Suudi Arabistan’ın İsveç’ten büyükelçiliğini çekmesi, Wallström’ün Kahire’de Arap Birliği Zirvesi’nin açılışında davetli olarak yapacağı konuşmanın Suudi Arabistan’ın talebiyle iptal edilmesi ve ardından Arap ülkelerinin çoğunun Wallström’e karşı tavır alması ve onu İslam karşıtlığıyla suçlamaları. Bu diplomatik kriz, bakanı İsveç içinde de sert eleştirilerin odağı haline getiriyor; kimileri onun tavrının amatörlüğünden bahsediyor, kimileriyse bu krizin İsveç ekonomisine verdiği zarardan dem vuruyor (Belgeselde açıkça dile getirilmese de, bahsedilen ekonomik zararın asıl konusunun, iki ülke arasındaki askeri işbirliği kapsamında İsveç’ten Suudi Arabistan’a yapılan silah ticareti olduğu biliniyor).

Wallström’ün özel hayatını ise belgeselin çok ileri bir aşamasına kadar neredeyse hiç görmüyoruz. Kişisel bir acısına şahit oluşumuz, evinin içine girişimiz, kocasıyla tanışmamız, ancak filmin sonlarına yaklaşırken oluyor. Bu anlamda filmin bir Wallström biyografisi olmak ya da en azından onu hayatının farklı yönleriyle birlikte bütünlüklü bir karakter olarak kurmak gibi bir niyeti yok. Daha ziyade, onun bir bakan olarak portresini çıkarmakla ilgileniyor. Bu portreyi çizerken de onunla yapılan doğrudan röportajlara çok az yer veriyor. Belgesel kamerası onu konuşma hazırlıkları yaparken, yardımcılarıyla çalışırken, giyinip makyajını yaparken takip ediyor. Çeşitli diplomatik görüşmelerde, toplantılarda, konuşmalarda söylediklerini de çok az duyuyoruz. Daha çok, o konuşmaların öncesindeki gerilimli hazırlıklara ve sonrasında kapalı odalardaki değerlendirmelere şahit oluyoruz. Bu anlamda, kamuoyu önüne çıkışlarının öncesindeki ve sonrasındaki o anların içinde ortaya çıkan karakter portresiyle ilgileniyor film. Bununla birlikte, Wallström’ün kendi iç dünyasını açtığı bazı küçük anlarda onun kırılganlıklarına da tanık oluyoruz. Yaşadığı stresi, uykusuzluğu ve gündelik hayatını etkileyen tiroid hastalığının etkilerini görmenin yanı sıra, gençken sevgilisinden gördüğü şiddetin anısını dinliyor, kendisiyle ilgili tehdit içeren bir gazete yazısını okuduktan sonra ağlayışını izliyoruz.

Feminist Bakan, Margot Wallström’ün “feminist dış politika” söylemini önemseyen, ona sempati duyan bir film; bakanın politik duruşundaki çelişkileri gören ya da göstermek isteyen bir tavırdan uzak bu anlamda. Ama yine de, FEMEN lideri Inna Shevchenko ve Yemenli gazeteci Afrah Nasser ile olan karşılaşmalarındaki küçük gerilimlerin görünmesine de izin veriyor mesela. Erkeklerin ve erkekliğin dünyasına feminist kavramını enjekte eden ve kariyeri boyunca bir dizi başarıya imza atan Wallström’ün filmde en kırılgan göründüğü anların, bu iki kadınla karşılaşmasında ortaya çıktığı söylenebilir.

Ayça ÇİFTÇİ


*Bu yazı ALTYAZI DERGİSİ yazarı Ayça Çiftçi tarafından Kundura Blog için kaleme alınmıştır.   
**Feminist Bakan (Feminister) filmini 11-30 Haziran  2021 tarihleri arasında kundurama.beykozkundura.com‘da izleyebilirsiniz.