İki efsane: Pandora ve Uçan Hollandalı

“Tanrıların Armağanı” anlamına gelen Pandora, Kate Millett’a göre ‘Cennetten Kovulma’ ile birlikte Batı mitolojisinin en önemli iki mitinden biri. Laura Mulvey için de sinemada femme fatale için kusursuz bir prototip. Uçan Hollandalı ise denizciler için kıyamet habercisi sayılan bir lanet. Mart ve Nisan’da Kundura Sinema’da gösterilecek “Pandora And The Flying Dutchman / Pandora ve Uçan Hollandalı”filmine adını da veren efsaneler, filmin gotik dünyasına yakışır karanlıkta hikâyelere sahipler.

Kusursuz bir femme fetale prototipi: Pandora

Pandora
, Yunan mitolojisindeki ilk ölümlü kadın ve “Tanrıların Armağanı” anlamına geliyor. Birçok versiyonu var ama pek çoğunun anlaştığı hikâye şöyle: Tanrı Zeus, ondan ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’u cezalandırmak için, kardeşi Epimetheus’un kalbini çalacak, tanrısal güzellik ve zekâya sahip Pandora’yı dünyaya gönderiyor. Beraberinde de asla açılmaması söylenen bir kutu (kimi yorumculara göre çömlek benzeri bir kavanoz) veriyor. Merakına yenilen Pandora kutuyu açıyor, içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılıyor. Son anda kutuyu kapattığında ise içinde bir tek “umut” kalıyor.

Josef Abel - Prometheus, Merkur und die Pandora, 1814 (Fotoğraf: Wikipedia)
Charles Edward Perugini - Pandora’s Box, 19. yy (Fotoğraf: Wikipedia)

Feminist yazar ve kuramcı Kate Millett, kült kitabı Cinsel Politika’da “kadını cinselliği yoluyla suçlayan ve kadın ırkının hala sonuçlarına katlandığı ilk günahı işlediği için haklı olarak cezalandığını belirten” Batı mitolojisinin en önemli iki mitinin ‘Cennetten Kovulma’ ve ‘Pandora’ olduğunu söyler: “Her iki mitte de, kadından gelen kötülük kavramı ebedi bir evreden geçerek büyük etkenliği olan birer ahlaksal kanıtlama niteliği kazanmıştır. (…) Pandora, “kahrolası kadın ırkının, erkeklerin katlanmak zorunda oldukları bir illetin” ilk temsilcisidir. Erkeklerin kötü duruma düşmelerinin başlangıcı, kadının ve onun tek ürünü olduğu söylenilen cinselliğin ortaya çıkışıyla olmuştur.” Millett, ataerkilliğin inşasında Pandora’nın nasıl kullanıldığını da sorgular: “Ataerkillik Tanrıyı kendi yanına almıştır. Ataerkilliğin en etken denetim ve baskı araçlarından biri, kadının yapısı ve kökenine değgin öğretilerin yaygın karakteri ve cinselliğe yüklenen her türlü kötülük ve tehlikenin kadından geldiği yolundaki görüşüdür.

Bu noktada Yunan tarihinde ilginç örneklerle karşılaşırız: Eski Yunan’da cinselliğin övülüp yüceltilmesi istendiğinde, bereket fallus aracılığıyla kutlanır; cinsellik yerilmek istendiğinde ise Pandora öne sürülürdü. Ataerkil din ve ahlak, cinsiyete bağlanılan bütün kötülükler sanki sadece kadının kusuruymuş gibi kadını ve cinselliği bir arada ele alır. Böylelikle de kirli, günah yüklü ve aşağılayıcı olduğu kabul edilen cinsellik kadına yüklenir; erkek ise, cinselliğinden çok insan yönüyle ele alınır.”Kötülüğün ve cezanın kadınla eş değer görüldüğü bir figür olarak resimden heykele, tiyatrodan operaya sanatın birçok alanında ilhâm kaynağı olan Pandora, sinemada özellikle femme fatale temsilinde karşımıza çıkar. Ünlü feminist film tarihçi Laura Mulvey, “İnsanlara çekici ve büyüleyici gelen bir yüzey, mekanik olan iç dünyayı ya da aldatıcı olan dış görünüşü maskeleyen” Pandora’nın femme fatale için kusursuz bir prototip olduğunu söyler.

Psyche Opening the Golden Box - John William Waterhouse, 1903 (Fotoğraf: Wikipedia)
Pandora’s Box (Fotoğraf: imdb)

Pandora’nın perdedeki ilk etkili görüntüsü, Georg Wilhelm Pabst imzalı “Pandora’s Box / Pandora’nın Kutusu” adlı sessiz filminde çıkar karşımıza. Kundura Sinema takipçilerinin 2019’da canlı müzik eşliğindeki gösterimi ile de hatırlayacağı 1929 tarihli film, Louise Brooks’un canlandırdığı dansçı Lulu’nun erkekleri baştan çıkararak felakete sürüklemesini anlatır. 1921’de Arzén von Cserépy’nin yönettiği ve Lulu rolünde Asta Nielsen’ın oynadığı aynı adlı filmin uyarlaması olan film, orijinalinden daha çok ses getirmiş ve sinema tarihinin ilk femme fatale’lerinden birini yaratmıştı.

Wagner’in “Der fliegende Holländer” operası için hazırlanan katalogdan, “Senta is faithful unto death” adlı illüstrasyon, 1917

Denizcilerin laneti: Uçan Hollandalı
Richard Wagner
’ın 1841 tarihli operası ‘Der Fliegende Holländer’e de ilham kaynağı olan Uçan Hollandalı ise, birçok versiyonu olan deniz efsanesindeki geminin adıdır. En bilinene göre, Uçan Hollandalı’nın kaptanı Van Der Decken (Davy Jones) çıkan fırtınaya rağmen Ümit Burnu’ndan geçmeye inat eder ve doğaya, haliyle Tanrı’ya meydan okur. Tanrı tarafından lanetlenen Uçan Hollandalı, Ümit Burnu’nu geçemez ve sonsuza dek denizlerde gezmeye mahkûm edilir.

James Mason Pandora and the Flying Dutchman setinde, 1951 setinde (Fotoğraf: imdb)

Denizciler arasında uğursuzluk getirdiğine inanılan Uçan Hollandalı da, edebiyattan sinemaya ve popüler kültüre, birçok alanda karşımıza çıkar. Samuel Taylor Colleridge’in meşhur İhtiyar Denizci’ şiiri ona yazılmıştır mesela, “Define Adası”, “Peter Pan”, “Moby Dick” gibi birçok klasikte de gönderme yapılır. “Temel Reis” ve “SüngerBob Karepantolon” gibi animasyon dizilerinde sıklıkla bir karakter olarak görülen Davy Jones, “Pirates of the Caribbean / Karayip Korsanları” film serisine de konuk olmuş, Jack Sparrow’un belalı alacaklısı olarak karşımıza çıkmıştır.