İTİBARINI KAYBETMEK: LUCRECIA MARTEL’İN ZAMA’SI

Lucrecia Martel’in son sinema filmi olan The Headless Woman (Başsız Kadın) (2008) filminin üzerinden dokuz uzun sene geçti. O zamandan bu yana yönetmen bir bilim kurgu projesi hazırladı ancak hayata geçiremedi, iki aylık boşa geçen bir yapım sürecine katlandı ve Antonio di Benedetto’nun aynı isme sahip ve filme kesin bir şekilde benzeyen romanından uyarlanan Zama üzerinde kapsamlı bir kurgu sürecini idare etti.Filmin çekilmesi sürüncemeli olmuşsa da bu durum kesinlikle ekrana yansımamaktadır. Zaman zaman içe kapanık olmasından dolayı Zama her filmiyle sinematik dilini sürekli yeniden tanımlayan bir sanatçı için korkutucu bir iştir.

Zama filme adını veren karakteri hayatının, bir yetkilinin karısına kur yapmak; bir yardımcının görevdeyken tomurcuklanan yazma girişimlerini savunmak ve küçük bir askeri birlikle Paraguay yabanında kötü şöhretli bir haydudun yakalanmasında gönüllü olmak şeklinde özetlenebilecek üç döneminde takip eder. Don Diego de Zama İspanyol kraliyetine bağlı olarak Asunción’da görev yapan bir Corregidor, yani bir yargı yetkilisidir. Hep istediği, ancak asla başaramadığı, tek şey bu bataklıktan alınıp Buenos Aires, Santiago, veya 1790’larda İspanya’nın geniş imparatorluk sınırları içinde diğer herhangi bir yerde rahat bir göreve atanmaktır. Ancak Martel zaman içinde meslektaşlarıyla, asillerle, kasaba halkıyla ve yerlilerle olan etkileşimlerinden onun nasıl bir adam ve ne kadar yetersiz birisi olduğunu gözler önüne serer.

Zama Martel’in ilk kitap uyarlamasıdır. Bu, di Benedetto’nun romanında sadece birinci şahıs anlatısını kullanmasından dolayı enteresan bir seçimdir.Sinema yüzeyselliği yakalamak konusunda iyi olduğu için Martel’in yaptığı da budur: kitabın içe dönük anlatısını dışa dönük bir hale getirir. Sakar ve talihsiz Zama’nın içinde dolaşacağı bir psikocoğrafya yaratır. Bu şekilde Zama, her ikisinin de izleyiciye başroldeki karaktere ait hemen göze çarpmayan nesnel bakış açıları sunması anlamında,The Headless Woman’abenzer. Zama’da, sanki kendi düşünceleri dile gelmiş gibi ekran dışından şarıldayan bir ses ırmağı karakterin etrafında dönerken, sıkı yakın plan çekimler Don Diego’nun bitkin yüzüne ve çökmüş gözlerine odaklanır.

Twitter’da, eleştirmen Steve Macfarlane Zama’yı uygun bir şekilde Curb Your Enthusiasm (Hevesini Dizginle) dizisinde Larry David’in oynadığı aksi karaktere benzetmiştir. Buna ek olarak Alex Engquist’in söz konusu paylaşıma verdiği bir cevapta belirttiği gibi, HBO dizisine benzer olarak, filmin yüksek tempolu, canlı müziğinin bazı kısımları Zama’nın kaçamaklarına ve bunların sonucunda başına gelen talihsizliklere ilişkin ironik bir kontrpuan görevi görmektedir. Bununla birlikte böyle bir benzetme di Benedetto’nun kitabı için daha uygundur. Romanda okuyucu her zaman Zama’nın kafasının içindedir. Karakter aşırı benmerkezci, kendinibeğenmiş, gösterişçi, korkak ve ikiyüzlü birisi olarak kendini göstermektedir. Di Benedetto bu özelliklerden sonuncusunu Zama’nın sözlerinden önce gelen (genellikle bitmek tükenmek bilmeyen) düşünceleriyle çelişen kısa cümlelerini kullanarak vurgular. Martel’in uyarlamasında, Zama’nın öz imgesi bu kadar açık bir şekilde belli değildir. Daniel Giménez Cacho’nun çok yönlü, gitgide yükselen performansı Zama’yıilk başta ilkeli birisi gibi sunar.

Filmin ilk görüntüsünde bir kıyıda bir su kaynağına bakmaktadır. Ağırlığını bir bacağının üzerine vermiştir. Ona krallara layık bir hava verecek şekilde bir kılıç, beyaz bir şapka ve kırmızı birpalto kuşanmıştır ve durmadan hareket etmeye, uzaklaşmaya, gitmeye özlem duymaktadır. Filmin son bölümünde Zama, bir zamanlar corregidor olarak görev yaptığında tutuklamış olduğu Vicuña Porto’yu bulmak için bir askeri birliğe gönüllü katılarak bu emelini gerçekleştirir. Dokuz sene sonra bu noktada karakter mahvolmuş bir adam gibi görünmektedir. Kıyafetleri yırtık pırtıktır ve kabarık beyaz bir sakal çenesinden aşağı sallanmaktadır. Hayal kırıklığı ve tükenmenin değişimli bir göstergesi olan gözleri bu noktada mutsuzluk yansıtır. Karısını ve çocuklarını bir daha asla göremeyecektir.

Martel’in filmi dar bir şekilde Zama’ya odaklanır ve bu anlamda sömürgecilik tarihine ilişkin yeni bir bakış açısı sunmayı başaramaz. Bununla birlikte di Benedetto ve Martel’in yaptığı eleştiri Zama’nın absürt varoluşuna ilişkin karakter değerlendirmelerinde dolaylı olarak hissedilir. Zama, sömürgecilikte takılı kalmış ve ona hizmet eden bir kukla, bir aptal ve Kafkavari beceriksiz bir bürokrattır.

Zama geçmişte geçen, yavaş, halüsinojenik sanat filmlerine yönelik güncel bir trendin bir parçasıdır. Albert Serra’nın Story of My Death (Ölümümün Hikayesi) (2013) ve Lisandro Alonso’nun Jauja (2014) filmleri fantastik ve banal öğeleri buluşturan hipnotize edici işler yaratarak tarihi filmlerle ilişkilendirilen basmakalıp adetleri göz ardı eder. Zama ise Story of My Death ve Jauja arasındaki tayfın ortasında yer alır. İlk filme has böbürlenen film yapımcılığının zerresini taşımazken ikinci filmdeki düşsel diyara da dalmaz. Bunun yerine, Zama’da, Martel’in önceki işlerinde olduğu gibi, kesikli kurgusuyla vurgulanan bir somutluk hakimdir. Film müziğindeki monoton vızıltı, bir çocuğun anlık görüntüsü ve gezginci lama gibi düşsel, şaşırtıcı öğeler ise flaşlar halinde sunulur.

Martel’in çalışma tarzına uygun olarak, senaryo akışı anlamında da Zama elinizden tutup size yardımcı olmaz. Dahası, romanın çok önemli yapısal bir bileşeni olan zamanın ilerleyişine ilişkin açık göstergelerden de kaçınır. Di Benedetto’nun kitabındaki üç bölüm 1790, 1794 ve 1799 yıllarında geçer.

Bu noktada Martel’in yaptığı ise Zama’nın sadece aynı mekanda değil bunun yanı sıra aynı zamanda da takılı kaldığı izlenimini yaratacak şekilde filmde geçen süreyi bulanıklaştırmaktır. Belki de Zama’nın estetik yapısı Martel’in önceki işlerinden daha dolambaçsız olması anlamında düzdür. Bununla birlikte film New York Film Festivali’nde gösterilen nispeten donuk filmlerle dolu bir yılda canlandırıcı bir eserdir. Bu anlamda Zama bize yalnızca unvanından ibaret olan karakterinin insanlarda, mekanlarda ve nesnelerde umutsuzca aradığı özgürlüğü sunar.

Tanner Tafelski

Çeviri: Nahit Evre Uçarcı

Kaynak