KUNDURA SİNEMA VE ALTYAZI SOHBETLERİ – YÖNETMEN MARIANN LEWINSKY STRAULI İLE BERKE GÖL RÖPORTAJI

İsviçreli gezgin ve fotoğrafçı Ella Maillart, yakın dostu Annemarie Schwarzenbach’la birlikte 1939 yazında Avrupa’dan Asya’ya doğru bir yolculuğa çıkar. Türkiye’den İran’a, oradan Afganistan ve Hindistan’a uzanan bu yolculuk boyunca Maillart, bir yandan fotoğraf makinesi ve 16 mm kamerasıyla yerel halkları gözlemleyecek, bir yandan da kendisiyle, kültürüyle, savaşın eşiğindeki Avrupa’yla hesaplaşmaya girecektir. Mariann Lewinsky ve Antonio Bigini’nin birlikte yönettiği Ella Maillart: Çifte Serüven (Ella Maillart: Double Journey), sanatçının bu yolculuk boyunca çektiği fotoğraf ve görüntüler üzerinden kurgulanmış şiirsel bir belgesel, Chris Marker’ın Güneşsiz’inin izinden giden bir deneme film. Aynı zamanda Il Cinema Ritrovato Festivali’nin küratörleri arasında yer alan yönetmen Mariann Lewinsky, filmle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Ella Maillart’ın Hindistan yolculuğuna ait video kayıtlarına ve fotoğraflara ilk erişiminiz nasıl gerçekleşti? Bu materyalden bir film çıkarmaya nasıl karar verdiniz?

Yirmi yıl önce İsviçre’de çeşitli film restorasyon projeleriyle uğraşıyordum. Ella Maillart’a dair çok bilgim yoktu, ancak bir meslektaşım onun ölümünden sonra Cinémathèque Suisse’te saklanan filmlerinden bahsedince, bunları incelemeye karar verdim. Bu şekilde Maillart’ın Afganistan, Hindistan ve daha ilerleyen yıllarda gerçekleştirdiği Nepal yolculuklarına ait; kimisi siyah-beyaz kimisi renkli, sessiz 16 mm filmlerine ulaştım. Bu filmlerin hepsi gerekli koruma süreçleri uygulanmadan saklanıyordu. Bu nedenle bir restorasyon projesi başlattım ve 2005-2006 senelerinde bu materyalin bir kısmı negatif kopyalar ve bir projeksiyon kopyası üretilerek koruma altına alındı. Ella Maillart bu filmleri zamanında slayt gibi kullanıyor ve bu görüntüler eşliğinde konferanslar veriyordu. Ancak onun kendisi olmadan bu filmler ölü ve sessizdi, neredeyse hiçbirinin ara yazıları yoktu. Ve renkli materyallerin baskıları karmakarışıktı.

Bir film restorasyonu projesi ancak söz konusu film izleyici önünde, bir ekranda yeniden belirebildiğinde biter. Ben de Maillart’ın Afgan göçebelerine dair siyah-beyaz filminin [Nomades Afghans, 1939] restore edilmiş 16 milimetre kopyasının gösterimlerini gerçekleştirdim. Bu gösterimlerde, görüntülerle eşzamanlı olarak yorumlarda bulundum. Restorasyonun finansal yükünü üstlenen Memoriav Derneği, materyali bir DVD olarak yayınlamak üzere kurgulamamı rica etti. Aslında hiçbir zaman aklımda bir film yaratma fikri yoktu. Başlangıçta materyali bir web sitesi çatısı altında toplamak veya deneysel bir hareketli sergi formatı yaratmak gibi fikirlerin ve materyalin kendi okyanusunda kayboldum; çeşitli başarısız denemelerim oldu. Sonunda arkadaşım Antonio Bigini’den yardım rica ettim. Beraber hızlı ve ucuz bir şekilde çalışarak DVD için Afganistan ve Hindistan yolculuklarını ayrı ayrı ele alan iki kurgu yaratmaya karar verdik. Aslında bir film üretmiş olduğumuzu ancak bu sürecin sonunda fark ettik. Bu film altı sene önce Nyon’da, Visions du Réel festivalinde prömiyer yaptı ve o günden bugüne pek çok gösterimle dünyayı dolaştı.

Çifte Yolculuk sizce bir deneme filmi olarak tanımlanabilir mi? Hikâyeyi, kurguyu ve üst ses kullanımını şekillendiren ilham kaynaklarınız neler oldu?
Aslında bir senaryomuz, bir bütçemiz, bir planımız, net bir hedefimiz yoktu. Sayfalarca metin, yaklaşık bin fotoğraf ve birkaç saatlik hareketli imaj üzerinde doğrudan ve basit bir yaklaşımla çalıştık. Kelimeleri, hareketsiz ve hareketli görüntüleri birleştirmeye başladık ve bu süreçte materyal kendi kendine bir hayat buldu. Elbette bu karmaşık bir süreçti, oldukça uzun zaman ve emek harcadık. Fakat nihayetinde proje bittiğinde ortaya bir film çıktı. Ve şimdi baktığımızda, Antonio Bigini’ye ve bana bu filmin yaratıcıları olduğumuz gerçeği inanılmaz geliyor. Her ne kadar biçime, hikâyeye, kurguya, ses tasarımına ve üst sese dair bütün kararlar bize ait olsa da…

Filmde mektupların, özellikle mektupların başlangıçlarının, ritmik bir yapı oluşturma amacıyla kullanımına Chris Marker’ın Güneşsiz (Sans Soleil) belgeseli ilham verdi. Bu belgesel 1983’te, ben Japonya’dan döndüğümde gösterime girmiş ve bana Japonya’da geçirdiğim o yoğun senenin görsel bir kaydı gibi gelmiş, bende derin bir iz bırakmıştı. Filmin başını ve sonunu işaretleyen, defterin açılma ve kapanma sahnesinde ise direkt olarak Alina Marazzi’nin Un ora sola ti vorrei (2002) belgeselinden ilham aldık; bu da bende derin etkiler bırakmış bir film. Bahsettiğim bu iki filmde de tek bir üst sesle yürüyen, büyüleyici bir anlatım söz konusu. Eğer Ella Maillart: Çifte Serüven Güneşsiz ile aynı kategoride görülürse bu bizim için büyük bir onurdur.

Kullandığınız kayıtlar dışında, Maillart’ın hayatını, yolculuğunu, yazar ve fotoğraf sanatçısı Annemarie Schwarzenbach ile olan ilişkisini ne ölçekte araştırdınız? Filmin perspektifinin Maillart’ın kayıtları ve mektuplarıyla sınırlanacağı kararını en baştan mı almıştınız?

Basitçe özetlemek gerekirse, bu Ella Maillart’ın sessiz film kayıtlarını tekrar ekrana taşımak için yola çıktığımız, küçük ölçekli bir restorasyon projesiydi. Bu bağlamda filmi ikilinin ilişkisine odaklamak amacıyla bilinçli elemeler yaptık.

İşe 2005-2006 yıllarında gerçekleştirdiğim ve Ella Maillart’ın başka kayıtlarını da içeren restorasyon projesi nedeniyle Maillart’ın hayatına ve üretimine dair kapsamlı bir araştırmayla başladım. Bu araştırmada Ella Maillart’ın tüm kayıt ve yazılarını emanet ettiği; onun mektup ve yazılarını düzenleme konusunda harika bir iş çıkaran Anneliese Hollmann’ın yardımları çok kıymetli oldu. Elbette Annemarie Schwarzenbach’ın bu yolculuk sırasında yazdığı tüm yazıları da okudum ve çektiği tüm fotoğrafları inceledim. Ancak projenin başından itibaren asıl hedefimizin Ella’nın bu yolculuk süresince kaydettiği hareketli imajları yayınlamamızı sağlayabilecek bir form bulmak olduğu gayet netti. Ve bu sessiz, tanımlanmamış materyali oturtabileceğimiz en uygun bağlam onun yazıları ve fotoğrafları oldu. Aynı zamanda Ella’yı Nomads of the Frontier (1940) filminin ilk gösterimini gerçekleştirdiği Mumbai’den yolcuğunun sonunda vardığı Tiruvannamalay’deki manastıra kadar takip etmeyi de istiyorduk. Yaptığımız en önemli araştırma olayların kronolojisini ve hangi çekimin nerede yapıldığını netleştirmek amacıyla onun yazı ve fotoğraflarını incelemek oldu.

Film dağınık ve hafif bir yapıya sahip olduğu için kronolojinin güvenilir olması, aynı şekilde güvenilir bir anlatıya, yani Ella’nın perspektifine ve sesine sahip olması çok önemliydi.

Maillart’ın annesine yazdığı mektuplar; onun yolculuğu sırasında başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımla kuvvetlenen, Avrupa medeniyetine yönelik derin bir hayal kırıklığını yansıtıyor. Bu mektuplardan birinde “bir diktatörü veya diğerini suçlamaktansa Avrupa’nın neden aklını kaybettiğini anlamaya çalışmamız gerekiyor” gibi bir yorumda bulunuyor. Onun mektuplarının kişisel ve politik boyutları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

1903 doğumlu Maillart’a Avrupa’ya yönelik bu hayal kırıklığını yaşatan savaş aslında ilk gençlik yıllarına denk gelen Birinci Dünya Savaşı’ydı (1914-1918). Savaş ve onun yarattığı şiddet, ideolojiler, devletlerin insanları vatanseverlik adı altında asker olmaya ve birbirini öldürmeye zorlaması Maillart’ı derinden rahatsız etti. Bunun sonucunda, Ella ve en yakın arkadaşı Miette de Saussure, iki çok genç kadın olarak 1926’da Avrupa’yı temelli terk etmek ve Pasifik’te bir gemide yaşamak istediler (ikisi de deneyimli gemicilerdi).

Maillart’ın Afganistan ve Hindistan seyahatleri sırasında annesine yazdığı mektuplar onun bu oldukça uzak mesafeden dahi Avrupa’nın politik dünyasında neler olup bittiğine dair ne derece açık ve keskin bir görüşü olduğunu gösteriyor. Kişisel olarak incelediğimizde ise, Maillart’ın hayata dair kararlarını –bu kararları aldıktan sonra– annesine anlattığını, ancak karşılaştığı sorunları nadiren aktardığını görüyoruz. Bu sorunları daha ziyade günlüklerinde ifade ediyor. Maillart her zaman ailesini onun hakkında endişelenmemeleri için telkin ediyor ve onlara iyi olduğunu söylüyor.

Bu arada şunu da belirteyim, Maillart’ın Danimarka kökenli annesi Dagmar Maillart-Kliim de oldukça özgür ruhlu, güçlü ve iyimser karaktere sahip bir kadın.

Maillart’ın etnografik bir perspektifi olduğu anlaşılıyor; kendisi Türkiye, İran, Afganistan ve Hindistanda karşılaştığı insanlara yönelik samimi bir ilgiye sahip. Ancak bu insanlara dair yorumlarında oryantalist bir yaklaşımın izlerini de görebiliyoruz. Yerel halkı ve göçebe kabileleri özsel farklılıklar üzerinden tanımlama eğilimi var. Bu saptamaya katılıyor musunuz?

Evet katılıyorum ama bunu bir suçlamaya dönüştürmem. Ella Maillart iç ve dış dünyasında özgürlüğe ulaşmaya; bağımsız, gerçek bir hayat bulmaya ve yaşamaya çalışan, nadir bir karakter. Böyle bir mücadelede alternatif ilhamlara, düşlere, hayal gücüne, vizyona ihtiyacınız var ve Ella için göçebeler bir ilham kaynağı. Kendini elçiliklerdeki diplomatlardan ziyade onlara yakın buluyor. Ve fiziksel gerçekliği de küçümsememek gerekir. Ella hayatını açık alanlarda geçiren, büyük bir kuvvete ve cesarete sahip bir insandı; bu anlamda hayatını sürekli doğayla temasta geçiren göçebelerin ve denizcilerin zorlu yaşamına âşıktı ve onlarla bu yaşam tarzını paylaşıyordu. 1934’te Pekin’den Keşmir’de bulunan Srinagar’a uzanan altı bin kilometrelik yolu at sırtında ve yayan olarak yedi ayda katetti. Ben bütün bunları bir gerçekliği deneyimlemek için yaptığını düşünüyorum. Oryantalizm ise söylemin bir sonucudur, bir ayna labirentidir.

Filmdeki üst ses anlatısı için Irène Jacob’la nasıl irtibata geçtiniz? Onunla çalışma deneyiminiz nasıldı?

İkinci sorudan başlarsam, Irène Jacob’la işbirliğimizde bize düşen metni sağlamak, kayıt stüdyosunu ve teknisyenini organize etmek ve sonrasında oturup harika bir aktris ve sanatçıyı işini yaparken izlemek oldu. Mucizevi bir deneyimdi. Belki birkaç bölümde kendisine sahneyi nasıl anladığımıza ve anlatının nasıl olması gerektiğine dair önerilerimiz olmuştur. Ancak genel olarak bizi filmin içinde taşıyan üst sesin müziği ve tesir edici ifadesi Irène Jacob’un imzasını taşıyor. Paha biçilmez bir şey bu.

Aslında bir film üretmek için yola çıkmadığımız ve bir bütçemiz de olmadığı için, başlangıçta üst ses için profesyonel olmayan bir tanıdıktan, bir arkadaştan yardım istemeyi planlıyorduk. Ancak kurgu sırasında bu projenin gerçek bir filme dönüştüğünü hissettiğimizde, üst sesin de çok önemli olduğuna kanaat getirdik. Üst ses için bir profesyonelle çalışmaya karar verdiğimizde, önümüze çıkan isimlerin hepsi bu iş için yanlıştı. Ya ticari bir yumuşaklık ya da belgesel bir soğukluk taşıyorlardı. Birkaç opsiyonu deneme yanılma yöntemiyle eledik. Örneğin sesinde bu film için doğru enerji ve gücü taşıdığını hissettiğimiz filozof, yazar ve gazeteci Mazarine Pingeot’un menajerine haftalarca ulaşmaya çalıştık ancak net bir cevap alamadık.

Sonrasında Ella Maillart gibi Cenevre kökenli bir oyuncu bulmaya karar verdik. Ancak bir yandan zamanımız da tükeniyordu. Antonio’nun bir arkadaşının arkadaşı zamanında Jacob’un köpeklerine bakıcılık yapmıştı ve bir şekilde ondan Jacob’un cep telefonu numarasını edindik. Sonrasında ben cesaretimi toplayıp kendisini aradım. Metni görmek istediğini söyledi ve aynı gün, akşamüstü, metni okuduktan sonra işi kabul etti. Ona ne kadar teşekkür etsek az…

Aynı zamanda Bologna’da gerçekleştirilen Il Cinema Ritrovato Festivali’nin küratörlerinden birisiniz. Sizin deneyiminizde film programcılığı ve film üretimi arasındaki ilişki nedir? Bu ikisi birbirinden ayrı iki uğraş mıdır, yoksa birbirlerinden beslenirler mi?

Benim durumumda bu iki aktivite birbirinden ayrılamaz. Ben, mesleğim ve uzmanlığım gereği küratörüm ve bir arkadaşımla beraber sadece bir tek film ürettim. Benim esas tutkum erken dönem kısa sessiz filmleri veya bu tarz filmlerden parçaları bir araya getiren programlar yaratıp, onların güzel ve ikna edici bir seans içerisinde parlamalarını sağlamak. Ella Maillart’ın hareketli görüntülerini kurgulamak da tam olarak böyle bir süreçti ve bu nedenle bana oldukça doğal geldi: doğru sahneleri ve temaları seçmek, doğru yerleri ve sırayı bulmak ve nihayetinde geriye kalana daha fazla alan ve güç kazandırmak için ciddi bir eleme sürecinden geçirmek. Antonio’yla beraber Tunus kökenli öncü sinemacı Albert Samama Chikli hakkında başka bir film projemiz de var. Bu olağanüstü fotoğrafçı ve sinemacıyı 2014’te bir festivalin Osmanlı İmparatorluğu’ndan Görüntüler bölümünün küratörlerinden biri olmam sayesinde keşfettim.

Yönetmen Lewinsky’nin filmi ‘Ella Maillart: Çifte Serüven’, 28 Mayıs – 13 Haziran 2021 tarihlerinde Kundurama’da Türkçe altyazılı ve ücretsiz izlenebilir!

Yönetmen, filmin Türkiye gösterimine özel Kundura Sinema’ya konuştu ve Altyazı Sinema Dergisi yazarı Berke Göl’ün sorularını yanıtladı.